Girişimcilik Haberleri

Müzeleri yaşatan kadın girişimci

Türkiye’nin Kadın Girişimcisi Yarışması’nda ‘Yöresinde Fark Yaratan Kadın Girişimci’ seçilen Zehra Sema Demir, Ankara Beypazan’nda kurduğu ‘Yaşayan Müze’ ile bugün yaşaması mümkün olmayan gelenekleri sergiliyor. Demir, 13’üncü yüzyıldan kalma bir hamamı da günümüze kazandırdı. 2016’da açılacak ‘Yaşayan Köy’ projesiyle de Türkiye’nin kültür değerlerini sergileyecek.

Ekonomist, Garanti Bankası ve Türkiye Kadın Girişimciler Derneği (KAGİ-DER) işbirüğiyle bu yıl dokuzuncu kez düzenlenen Türkiye’nin Kadın Girişimcisi Yanşması’nda, ‘Yöresinde Fark Yaratan Kadın Girişimci’ kategorisinin birincisi, Yaşayan Müze’ projesiyle Sema Demir oldu. Demir’in girişimcilik öyküsünü kaleme aldık.

Yöresinde Fark Yaratan Kadın Girişimci

Hacettepe Üniversitesi Türk Halk Bilimi Bölümü’nden mezun olan Zehra Sema Demir, çalışma hayatına Türk Dili ve Edebiyatı öğretmeni olarak başladı. Demir, kültürel çalışmalar üzerine aldığı eğitim sırasında müzelere ilgi duydu. Yüksek lisansa başladığı yıllarda edindiği bilgi birikimi ve yurtdışmdaki müzelerle irtibatları sonucunda kafasında farklı bir müze fikri doğdu. Bilkent Üniversitesi’nde öğretim görevliliğinden ayrılıp kendi mesleğini icra etmeye karar veren Demir, kültürel alanda çalışmalar yaptı. İşte Ankara Beypazarı’ndaki Yaşayan Müze fikri bu dönemde kafasında olgunlaşmaya başladı.

Bu müze fikrini tüm ayrıntılarıyla projelendirdi. Projeyi hayata geçirmek için maddi ve manevi desteğe ihtiyacı vardı. Üniversiteler, belediyeler, iş adamları, yatırımcılar böyle bir kültür girişimini destekleyebilirdi. Ancak bu yönde yaptığı görüşmelerin çoğundan eli boş döndü. Sema Demir’in görüştüğü kurumlardan biri de Beypazarı Belediyesi’ydi. Beypazarı Belediyesi ile yaptığı görüşme olumlu geçti. Ne var ki uzun süre bir yanıt alamadı. 2006 yılının ortalarında, ümitlerinin tükenmekte olduğu bir dönemde, Beypazarı Belediye Başkanı Mansur Yavaş’tan projesinin kabul edildiği haberini aldı ve müze 2007 yılında hayata geçti.

TEMALI SERGİLER

Yaşayan Müze’de, modern hayatın, teknolojik gelişmelerin, ekonomik sistemin yarattığı bugünün atmosferinde yaşaması mümkün olmayan gelenekler, el sanatları, sözlü kültür ürünleri sergileniyor. Bunların yanı sıra Yaşayan Müze, bu geleneklerin yaşatıldığı yüz yıl öncesi dönemi yansıtan özgün mobilya, halı, kilim, mutfak eşyası ve kostümü kapsayan bir koleksiyona da sahip.

Bu anlamda Yaşayan Müze’nin koleksiyonunun sadece maddi kültür mirasından oluşmadığını söyleyen Sema Demir, müze ile ilgili olarak şu bilgileri veriyor: “Müzede sergiler temalı. Yaşayan Müze’nin hizmet verdiği bina, 19’uncu yüzyılın sonunda inşa edilmiş bir konak. Bu konağın girişinde düzenlenen etkinliğin temasına göre kostümlü bir müze görevlisi, yorumcusu ziyaretçiyi karşılar. Örneğin temamız ‘Masal Masal İçinde, Masal Yaşayan Müze İçinde’ olarak belirlendiğinde, ziyaretçilerimiz kapıda Keloğlan’ın annnesi rolüne bürünmüş müze yorumcumuz tarafından karşılanır. Ziyaretçilerle diyalog Keloğlan’ın kayıp sofrası üzerine gelişir. Keloğlan’ın annesi bir keramet sofrası kaybetmiştir, onu aramaktadır. Gelenlere tek tek sorar. Bu küçük müze tiyatrosu bittiğinde, müze yorumcumuz müzenin amacı ve sergi hakkında kısa bilgi verir ve ziyaretçilerimizi içeri alır.”

YURTDIŞINA GÖNDERİYOR

Yaşayan Müze’de ‘Geleneksel Çocuk Oyunları ve Oyuncakları’, ‘Geç Osmanlı Döneminde İlân-ı Aşklar’, ‘Orta Asya’dan Getirdiklerimiz: Keçe Sanatı’, ‘Hızır ve İlyas Buluşması: Hıdırellez’ gibi temalı pek çok sergi düzenlendi. Son serginin teması ise ‘Kendini Tanıma Sürecinde İnsan ve Yunus Emre’ oldu.

2014’te müzeyi biletli ve biletsiz olmak üzere toplam 120 bin kişi ziyaret etti. Müze, 20 kişilik bir ekiple faaliyet gösteriyor. Sema Demir, ziyaretçilerin genellikle müzeyi birden fazla kez ziyaret ettiğine dikkat çekiyor.

Sema Demir, müzede çalışanları yurtdışına göndererek, Batı’daki müzeleri bizzat görmelerini sağladıklarını kaydediyor. Yaşayan Müze’nin kurulduğu günden bu yana tüm müze ekibi birçok kez özellikle halk bilimi alanında faaliyet gösteren müzeleri ziyarete gitti. Demir, “Örneğin folklor açık hava müzelerinin dünyada ilk örneği olan ve İsveç’te bulunan Skansen Open Air Museum, İngiltere’de yine bu müzelerin öncülerinden sayılan Wild and Downland, Chiltern ve Ironbridge Open Air Museum, Macaristan’da bulunan Skan-zen Open Air Museum’u ziyaret ettiler” diyor.

ÜÇÜNCÜ HAMAM MÜZESİ

Sema Demir’in girişimciliği sadece Yaşayan Müze ile sınırlı değil. Türk Hamam Müzesi de kuran Demir, Bey-pazan’nda Sultan Alaaddin adına yaptırılan ve 13’üncü yüzyıldan kalma bir mahalle hamamını da günümüze kazandırdı. Zamanla müşterisi azalan ve kapanan hamamı kiralayan Demir, otantikliğine ve geleneksel dokusuna zarar vermeden hamamı müzeye dönüştürmeye karar verdi. Hamamı müzeye dönüştürme projesi ile ilgili aşılması gereken pek çok bürokratik engelle karşılaştı. Kaynak bulmak için Ankara’daki evini satan Demir, Ankara Kalkınma Ajansı’ndan hibe aldı.

Sema Demir, Türk Hamam Müzesi adını verdikleri müzenin koleksiyonu, sergileme yöntemleri, uygulama-lan ile kendine özgü karakteri olan bir müze haline büründüğünü söylüyor. Demir, “2012’de ziyarete açılan Türk Hamam Müzesi’nin, Türkiye’nin ilk, dünyanın ise üçüncü hamam müzesi olarak, dünya ve Türk müzecilik tarihinde önemli bir yere sahip olduğunu belirtmeliyim” diye konuşuyor.

YAŞAYAN KÖY KURUYOR

Başarılı kadın girişimci, şu sıralarda yeni bir proje üzerinde çalışıyor. Sema Demir, Türkiye’nin kültür değerlerini mimarî çeşitlilik ekseninde sergileyecek Yaşayan Köy (Anadolu Açık Hava Müzesi) adını verdikleri projenin bitmek üzere olduğunu söylüyor. Projenin 2016 yılının Mart ayında faaliyete geçmesi planlanıyor.

Demir mesaisinin önemli bir bölümünü buraya ayınyor. Sema Demir, bu projeyle ilgili olarak şu bilgileri veriyor: “Yaşayan Köy aslında küçük bir Türkiye olacak. Planı 17’nci yüzyıla ait bir Ankara evi ile planlan 19’uncu yüzyıla ait Akdeniz, Karadeniz ve Güneydoğu Anadolu sivil mimarisini gösteren dört evin inşaatı bitmiş durumda. Tüm evlerin inşaat malzemeleri ve üretimleri aslına uygun şekilde gerçekleşti. Yaşayan Köy’de sadece sivil mimari örnekleri yer almıyor, aynı zamanda kamusal mekanlar da var. Örneğin, çarşı, çeşme, fırın, çamaşırhane, pekmezlik, değirmen, mescit, türbe, mezarlık gibi köy yaşamının temel unsurları da müze yerleşkesinde yerini alacak. Her evin tanıtımı kostümlü müze çalışanlan, rehberler tarafından yapılacak. Ziyaretçiler de sadece izleyici rolünü üstlenmeyecek, o evde sürdürülen yaşamın bir parçası olacak. Ziyaretçiler köy sakini olarak bağ bozumu zamanı üzümleri çiğneyecek, kaynatacak ve pekmezi savuracak. Çamaşırhanede tokaçla, kil ve külle çamaşır yıkayacak. Değirmende un öğütecek.”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu