Ekonomi - Borsa - Hisse Senedi

Küresel İslami finans pazarı 2 trilyon dolara ulaştı

Küresel İslami finans pazarı 2 trilyon dolara ulaştı. 77 üründen sadece 5 tanesi Türkiye’de kullanılıyor. Yerli ve yabancı uzmanlar, İslami finans pazarının büyümesi için Türkiye’nin eğitim ve nüfus konusunda avantajlı olduğuna dikkat çekiyor ve İstanbul’un merkez olabileceğini savunuyorlar…

İSLAMİ finans, en genel tanımıyla, İslam dininin öngördüğü temel prensiplere uygun her türlü finansal faaliyeti ifade ediyor. En önemli prensibini ise faiz yasağı oluşturuyor. Bu prensipler başta Kur’an-ı Kerim olmak üzere Hadis, İcma ve Kıyas gibi İslami kaynaklara dayanıyor. Örneğin, Bakara Suresi’nin 275’inci ayetinde “Faiz haram, ticaret ise helaldir” deniliyor.

islami bankacilik

islami finans modelinin küresel ekonomik piyasalara ilk çıkışı 1970’li yıllara uzanıyor. O tarihte petrol fiyatlarının hızlı bir şekilde artması Körfez bölgesinde önemli bir sermaye birikimi sağlamıştı. Bu sermayenin faizsiz bir bankacılık modelinde değerlendirilme ihtiyacı doğdu. İslam dünyasındaki alimler de bu potansiyel ve talepten yola çıkarak İslami bankacılık modeli oluşturdu. İlk geliştirilen modeller, emek ve sermaye ortaklığını ifade eden ‘mudarabe’ ile sanayi yatırımlarında gereken sermayenin bir kısmının karşılandığı ‘müşareke’ oldu. Bunları ortaklık ‘sukuk’ ve İslami sigortacılık anlamına gelen ‘tekafüF gibi araçlar izledi.

ÜÇ ANA MERKEZ VAR

Dünyada İslami finansm belli başlı üç ana merkezi olduğu varsayılıyor. Buna göre, Kuveyt, Katar, Dubai, Bahreyn, Abu Dhabi ve Suudi Arabistan’dan oluşan Körfez ve Ortadoğu bölgesi islami finans araçlarının en yaygın kullanıldığı bölge olarak ilk sırada yer alıyor. İkinci bölge ise Malezya, Endonezya, Brunei ve Singapur’dan oluşan Uzakdoğu bölgesi. Bu bölgede kısaca faizsiz bono olarak adlandırılan sukuk ihracı dikkat çekiyor. Üçüncü olarak ise Londra merkezli Batı piyasalarında konvansiyonel bankaların alt birimleri üzerinden yapılan işlemler söz konusu.

İslami finansta bu üç ekolün ürünleri dayandıkları temellerin aynı olması nedeniyle büyük benzerlik gösteriyor. Bu konuda daha gelişmiş olmaları nedeniyle ürün çeşitliliği itibariyle Malezya ve Körfez ülkeleri daha ileri durumda bulunuyor.

Türkiye ise son yıllarda İslami finans modelinde hızlı bir ilerleme kaydetti. Son zamanlarda sukuk konusunda ciddi mesafeler alınırken, kiralamaya dayanan sukuk türü yanında dört âdet yeni sukuk ihracına imkan veren altyapı oluşturuldu. Ayrıca kamunun da sukuk ihraç etmesi yönünde önemli ilerlemeler kaydedildi.

BÜYÜKLÜĞÜ 81.5 MİLYAR TL

Türkiye Katılım Bankaları Birliği (TKBB) verilerine göre, Türkiye’de geçmişi 1985 yılma uzanan katılım bankalarının aktif büyüklüğü, 2005 sonrası dönemde her yıl ortalama yüzde 32 artış gösterdi.

Şu anda ise 81.5 milyar TL’lik bir büyüklüğe ulaştı. Katılım bankalarının toplam şube sayısı 869’a ulaşmış durumda. Bugüne kadar reel sektöre kullandırdıkları kaynak 60 milyar TL’yi buluyor. Toplanan fonlar, toplam aktifler gibi temel göstergeler açısından katılım bankalarının finans sektörü içindeki payı yüzde l’den yüzde 5-6 düzeyine yükseldi.

Öte yandan, Hazine’nin sukuk ihraçları toplamda 5 milyar doları, özel sektö-rünki ise 1.5 milyar doları aştı.

DÜNYADA 77, TÜRKİYE’DE 5 TANE

Son yıllarda sağlanan gelişmeye karşın Türkiye’de İslami finans ürünlerinin henüz çok azı kullanılıyor. Türevleriyle birlikte dünyada 80’e yakın İslami finans ürünü kullanılırken, Türkiye’de katılım bankaları tarafından yalnızca beş ürün hizjnete sunuluyor. Uzmanlara göre, Türk katılım bankaları halen murabaha ve sukuk arasına sıkışmış durumda. Verilerle bir kıyaslama yapmak gerekirse, dünyada 75 ülkede 700 İslami finans kuruluşu faaliyet gösteriyor, bunların toplam aktif büyüklüğü ise 2013 sonu itibariyle 1.8 trilyon doları buluyor. Özellikle 2009 krizi sonrasında bilinirliği artan İslami finans pazarının büyüklüğünün 2020 yılında 6.5 trilyon dolara ulaşması bekleniyor. Faizsiz bankacılık yapan kuruluşların önümüzdeki 10 yıl içinde dünyadaki Müslüman nüfusun tasarruflarının yarısını çekebileceği öngörülüyor. Sektör temsilcilerine göre, Türkiye’nin diğer bölgelerle kıyaslanınca eksik yönü selem, istisna, karz-ı hasen, mikro kredi gibi finansal ürünlerin olmayışı.

“KRİZDE YILDIZI PARLADI”

TKBB (Türkiye Katılım Bankaları Birliği) Başkanı Ufuk Uyan, 2008 küresel krizinin ardından geleneksel finansal piyasalardaki sorunların tekrar gün yüzüne çıktığına dikkat çekiyor. Uyan’a göre, faizsiz finans sisteminin bilinirliği küresel düzeyde artış gösterdi. Bu noktada piyasalar, faizsiz finans sisteminin varlığa dayalı yapısını yeniden keşfetti. Aynı zamanda reel ekonomi ve finansal piyasalar arasındaki gittikçe zayıflayan bağın yeniden tesisi için sistemin sahip olduğu potansiyelin de farkına vardı. Örneğin 1990 yılında dünyada 150 milyar dolar aktif büyüklüğe sahip olan faizsiz finans sisteminin 2020 yılı itibariyle 6.5 trilyon dolarlık bir büyüklüğe ulaşması bekleniyor. Bu hızlı gelişime rağmen faizsiz finans varlıklarının toplam finansal varlıklar içindeki payı sadece yüzde 1.6. Potansiyel müşterilerin yüzde 80’i henüz faizsiz finans sistemine dâhil edilememiş durumda.

MALEZYA TECRÜBESİ

Türkiye’de faizsiz finans sektörünün 1985 yılında başlamış olmasına rağmen 28 yıldır inişli çıkışlı bir süreç yaşandığını belirten Uyan’a göre, özellikle Malezya’da geliştirilen yeni ürünler ülkemizde katılım bankacılığının büyütülmesine önemli katkılar sağlayacak. Bu çerçevede, Malezya İslam Bankaları Birliği ile TKBB arasında 2012’de işbirliği anlaşması imzalandı. Uyan, anlaşmayla Türkiye’de kullanılmayan ürünlerin katılım bankacılığına kazandırılmasının hedeflendiğini ifade ediyor. Uyan’a göre, Â müşteri ihtiyaçlarına faizsiz alternatifler sunulması sektörü büyütecek.

“KAMU DA KURMALI”

Ufuk Uyan, kamunun yeni katılım bankaları kurması ve bu sektörde sermaye tabanının genişlemesi ile kısa vadede katılım bankalarının sektörün toplam aktifleri içindeki payının yüzde 10’lara ulaşabileceğini belirtiyor. Uyan’a göre, daha uzun vadede yüzde 15’lere çıkması ve 2023 yılında 100 milyar doların üzerinde bir aktif büyüklüğüne ulaşması mümkün. Katılım bankacılığının daha hızlı gelişmesini desteklemek için kamunun katılım bankası kurmasının yanı sıra başka katkılar sağlamasına da ihtiyaç duyuluyor. Örneğin, mevduat bankalarının aktifleri içerisinde risk ağırlığı sıfır olan Hazine kâğıtlarının oranı yüzde 20’ler seviyesinde iken, tamamen reel sektörü fonlayan katılım bankalarının son düzenlemelerle bilançolara dâhil ettikleri kira sertifikalarının oranı sadece yüzde 4.5. Hazine’nin ihraçlarıyla birlikte bu oran artacak.

WEN UYGUN MODEL BORSA”

Borsa İstanbul (BIST) Yönetim Kurulu eski Başkanı İbrahim Turhan, İslami finansla ilgili model arayışına dikkat çekerek, bunun temelinde risk ve gelir paylaşımının bulunduğunu söylüyor.

Turhan, kar-zarar ortaklığının, risk paylaşımının ve reelsektörün finansmanının en düzgün gerçekleştiği yerlerin hisse senedi borsaları olduğunu belirtiyor. Borsalarm risk ve gelir paylaşımı özellikleri nedeniyle islami finansa en uygun model olduğu mesajım veren Turhan’a göre, bir hisse senedi satın aldığınızda o hisse senedi o şirketin karına ve zararına katılım imkanı sağlar. İsterseniz şirketin toplantılarına da katılarak yönetimle ilgili fikirlerinizi beyan edebilirsiniz.

Yeni nesil İslami finansman denildiği zaman herkesin aklına katılım bankacılığı, sukuk, te-kaful gibi enstrümanların geldiğini vurgulayan Turhan, kimsenin aklına borsamn gelmemesini eleştiriyor.

Borsa İstanbul’da bu amaçla birçok proje geliştirdiklerini belirten Turhan şu bilgileri veriyor: “Borsa İstanbul olarak iki şeyi ön plana çıkardık. Küçük ve orta boy işletmeleri finanse etmek için ‘Gelişen İşletmeler Piyasası’ (Emerging Com-panies Market) oluşturduk. Bunu başarıyla yürütüyoruz. Ayrıca ‘Özel Pazar’ ismiyle yeni bir mekanizmayı devreye aldık. Onun amacı da iyi bir iş fikri olduğu halde henüz gelişen işletmeler piyasasına hazır olmayan küçük girişimcilere finansman sağlamak. Bu girişimciler bankaya gitseler kredi alamazlar ama sermaye piyasasında girişim sermayeleri, melek yatırımcılar ve özel sermaye fonları bu fikirleri destekleyebilir. Bu şirketlere finansman dışında mentorluk ve iş geliştirme desteği sağlıyoruz. Kaliforniya Berkeley Üniversitesi ile bir anlaşma yaptık. Yatırımcılarımızı Silikon Vadi-si’ne götüreceğiz, oradaki firmaları da buraya getireceğiz. Karşılıklı bir etkileşim yaratmak istiyoruz.”

“ZİHNİ DEĞİŞİKLİK GEREKİYOR”

Hazine Müsteşar Yardımcısı Burhanettin Aktaş ise, İslami finansta işin teknik değil manevi kısmının ön planda olması gerektiğini söylüyor. 2008 küresel krizinden bu yana İslam dünyasında bir model arayışı olduğunu belirten Aktaş’a göre, İslam ülkelerinin yönetimleri açısından bu tür yaklaşımların geliştirilmesi gerekiyor. İslam ahlakının zengin olmak için para biriktirmeyi eleştirdiğini belirten Aktaş şunları söylüyor: “Birikime sahipsek ahlaki’altyapısı olması lazım. Onun yatırıma yönlendirilmesi ahlaki kurallara göre şekillenmeli. Eğer parayla ilişkimizi dünyada hakim olan sisteme göre düzenlersek zorluklarla yaşamaya devam ederiz. Zihni planda felsefi değişikliği yapmamız lazım. Parayla olan ilişkilerimizi Ku-ran’ave ahlaki temele oturtursak Müslümanlar olarak ikbalimizi elimize almış oluruz. Son 10 yılda ciddi gelişmeler oldu. Birtakım stratejiler geliştirildi. Bu konuda biraz geç kaldık ama bunu hızla telafi etmek istiyoruz.”

İSLAM EKONOMİSİ BOYUTU

Sabahattin Zaim Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mehmet Bulut, İslami finansman konusunun İslam ekonomisi olarak ele alınmadığı taktirde risklerden kurtulmanın çok zor olacağını belirtiyor. Bu-lut’a göre, İslam ekonomisi kapitalizmde olduğu gibi ‘homo economics’dan farklı bir insan tipi öngörür. “Yeni Türkiye’den yeni bir dünya mümkün u mü?” diye soran Bulut şu görüşleri dile getiriyor:

“Hz. Peygamber Medine’ye gittiğinde ilk yaptığı şey mescitti.

İkinci yaptığı şey ise var olan pazara alternatif bir pazar kurmaktı. Yani ekonomik ilişkileri finansal ilişkileri Mekke’deki o bozuk düzeni beğenmedi. Yeni bir sistem kurdu. Bunu kiminle kurdu. Mekke’de yetiştirdiği sahabelerle kurdu. Yani finansın öncesinde İslam ekonomisi dediğimiz o boyutu olmazsa biz modern finanstaki bu gladyatörlerle dövüşmemiz mümkün değil.”

“TÜRKİYE’YE ÖZEL OLMALI”

Türkiye Finans Hâzineden Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Ali Güney, Türkiye’nin Malezya-Bahreyn modellerinden birine adapte olmaya çalıştığına dikkat çekerken, ürün yelpazesi olarak murabaha ve sukuk arasına sıkışmış bir sistemin ülkemiz için yeterli olmadığını da vurguluyor.

Türkiye’deki katılım bankalarının büyüme konusunda çok büyük potansiyele sahip olduğunu ifade eden Güney’e göre, Türkiye’de İslami finans araçlarının kullanımını artırmak için tek bir yöne odaklanılması doğru değil. Yani sadece yeni İslami finans araçlarının ortaya çıkarılması ile bu sorun ortadan kalkmaz.

Konuyu tüm yönleriyle ele almak gerekir.

Dünya genelinde İslami finansm yaygın olarak kullanıldığı ülkelere bakıldığında, faizsiz bankacılıktaki yapılanmanın öncelikle devlet eliyle ilgili kurumla-nn oluşturulması ve faizsiz bankacılık sektörünün desteklenmesi ile ortaya çıktığı görülüyor.

Türkiye’de de öncelikli olarak tüm paydaşlarla birlikte (Diyanet İşleri Başkanlığı, BDDK, TCMB, Hazine, SPK, Borsa İstanbul, Maliye Bakanlığı) ortak çalışma yürütülerek, gerekli düzenleme ve mevzuat altyapısının oluşturulması gerekiyor. Türkiye’ye özgü İslami bankacılık standartlarının oluşturulması gerekiyor.

“YENİ ÜRÜNLER OLABİLİR”

Yasal düzenlemelerin yapılması ve standartların belirlenmesi ile birlikte Türkiye kendine özgü faizsiz bankacılık uygulamasını oluşturabilecek hale gelebilir. Güney, buna paralel olarak, Türkiye’de İslami finans ile ilgili kendine özgü dil oluşturulması gerektiğini ayrıca uzman kişilerin sayısının artırılması için üniversiteler düzeyinde çalışmalar yapılmasının zorunlu olduğunu belirtiyor.

Bu çalışmalar, İslami finans araçlarının ülke genelinde daha çok anlaşılması ve içselleştirilmesi için zemin oluşturulacak. Devlet katılım bankalarının sektöre girişi ve tanıtım çalışmaları ile birlikte İslami finans araçlarının insanlar tarafından kullanımına yönelik zemin oluşturulabilir. Bu aşamadan sonra artık yeni İslami finans araçları ile birlikte çeşitlilik oluşturulacak. Yurtdışında kullanılan ama Türkiye’de zemin bulamamış birçok İslami finans karz-ı hasen, tekafül ve selem verilebilir, aracı bulunuyor. Bunlara örnek olarak, Bunların dışında isticrar, menafaa, mü-kira sertifikaları, teverruk, müşareke, saveme ve musakaat gibi birçok ürün Türkiye’ye kazandırılabilir.

“VARLIĞA DAYALI”

Uluslararası finansal danışmanlık şirketi’’Ünlü&Co Borç Finansmanı ve Danışmanlık Bölümü Yönetici Direktörü Ayşe Akkm ise, İslami finansman modelinin mutlaka bir varlığa dayalı olması nedeniyle daha güvenli olduğuna dikkat çekiyor. Akkm, 2005 yılında katılım bankalarıyla ilgili çıkan tebliğin sektörün gelişmesini hızlandırdığını söylüyor.

Katılım bankacılığı için öngörülen aktif büyüklüğün toplam bankacılık sektörünün yüzde 20’si olduğuna dikkat çeken Akkın, TL cinsi kira sertifika ihraçlarını mümkün kılan tebliğin 2013 yılı temmuz ayında çıkarıldığım hatırlatıyor. Akkın’a göre, bu sayede uluslararası derecelendirme kuruluşları tarafından kabul görmüş, beş çeşit kira sertifikasının Türkiye’de ihraç edilmesi mümkün hale geldi. Halen gelişmeye açık noktaları olsa da bu tebliğ çok önemli. Çünkü yerel borç sermaye piyasalarının gelişmesi, alternatif fon kaynaklarına ulaşmayı sağlayacak enstrümanların da ortaya çıkması ile hızlanacak ve derinleşecek. Akkın’a göre.

TL kira sertifikaları da bunlardan biri.

Akkm, Türkiye’de henüz yeterince talep olmaması ve hukuki altyapının elverişli olmaması nedeniyle dünyada yaygın olarak kullanılan araçların yalnızca bir kısmının kullanılabildiğini hatırlattıktan sonra, TL kira sertifikalarının, özellikle gelirleri TL cinsi olan şirketler için finansman portföylerinde olması gereken önemli fonlama kaynaklarından birisi olduğuna dikkat çekiyor. Akkın, Ünlü & Co olarak kira sertifikaları ihraçlarında çalışmalarını yoğun şekilde sürdürdüklerini kaydediyor.

Dr. Fahrettin YAHŞİ / Albaraka Türk Genel Müdürü
“Büyüme için yeni ürünler şart”

Türkiye’nin ilk katılım bankası olan Albaraka Türk, 2014 sonu itibariyle ülke genelinde 202 şubeye ulaştı. 2015’te 10-15 yeni şube açmayı planlıyoruz. Kuveyt Türk ile yüzde 50 eşit paya sahip olarak kurduğumuz Katılım Emeklilik ile bireysel emeklilik ve hayat sigortası alanında iddialı hedeflerimiz var. Önümüzdeki beş yıl içinde 500 bin katılımcıya ulaşarak emeklilik sektöründe ilk 10 arasına girmeyi amaçlıyoruz. 2023’te bankacılık sektörünün toplam aktif büyüklüğünün 6 trilyon TL’ye ulaşması hedefleniyor. Bunun içinde katılım bankacılığının payının yüzde 15 olmasını bekliyoruz. Katılım bankalarının 2014 sonunda toplam bankacılık sektörü içerisindeki payı, aktif büyüklük bakımından yüzde 6 civarında oldu. Bu oranın yükseltilmesi için yeni ürünlerin ortaya konulması gerekiyor. Önümüzdeki dönemde katılım bankaları, faizsizlik prensibinden taviz vermeden pazar paylarını arttırmak ve diğer bankalarla rekabet edecek hizmetleri sunmak için yeni ürünler piyasaya sunacaklar.

Derya GÜRERK / Türkiye Finans Genel Müdürü
Mevzuat düzenlemesine ihtiyaç var

Dünyada İslami finans sektöründe ağırlıklı olarak murabaha kullanılıyor. Malezya, Pakistan ve Birleşik Arap Emirlikleri gibi ülkelerde ise muşaraka, finansal kiralama, istisna gibi ürünler de yaygın. Türkiye’de ihraç edilen sukuk’ların büyük kısmının icara sukuk olduğu görülürken, Malezya ve Pakistan gibi ülkelerde ise geniş bir ürün yelpazesi var. Biz banka olarak murabaha, leasing, teverruk, karz-ı hasen, tekafül vb. faizsiz finans işlemlerinin hepsini müşterilerimize sunuyoruz. Son yıllarda yeni ürün ve hizmetlerimizle reel ekonomiye önemli destekler sağlıyoruz. Şubat ayında Vakıf Emeklilik işbirliği ile müşterilerimize hayat branşında ilk kar paylaşımlı katılım sigortası olma özelliğini taşıyan ‘Kar Paylaşımlı Katılım Sigortası -Finansman Güvencesi’ yeni ürünümüzü sunmaya başladık. Türkiye Finans olarak aktif büyüklüğümüz, 2014 sonu itibariyle önceki yıla göre, yüzde 33.3 artarak 33.5 milyar TL’ye ulaştı. Net dönem karı ise 334 milyon TL olarak gerçekleşti. Öte yandan, katılım bankacılığı sektörünün ürün çeşitliliğinin ve mevcut ürünlerin etkinliğinin artırılmasına yönelik mevzuat düzenlemelere ihtiyaç var.

En yaygın Islami finans yöntemleri

Sukuk: Arapça’da faizsiz bono olarak nitelendiriliyor.

Özellikle son 10 yılda önemi ve popülaritesi giderek artan bir ^ finansal araç. Temel kuralı senetlerin fiziki varlıklara dayalı olması. Bununla birlikte, İslam hukuku çerçevesinde menkul kıymetleştirmeye konu olabilecek j varlıkların kapsamı nispeten sınırlıdır. Dünyada 14 farklı sukuk bulunuyor. Bu sisteme göre ana firma sukuk işlemine konu malları özel amaçla kurulmuş şirkete devreder. Bu şirket varlıkları menkul kıymetleştirerek yatırımcılara satar.

Murabaha: İslami finansman yöntemleri arasında en sık kullanılandır. Murabaha yönteminde banka, müşterisinin talep ettiği malı satın alıp belirlenen oranlarla vade farkını ekleyerek müşterisine satar. Bu sistemde müşteri malın peşin fiyatı ve bankaya ödeyeceği kar payı konusunda bilgi sahibidir. Pratik ve getiri oranı yüksek olan bu yöntem Türkiye’de katılım bankalarının en sık kullandırdığı finansman yöntemidir. Hane halklarına ve işletmelere kısa ve orta vadeli ticarî kredi kullanma imkânı sunma konusunda esnek bir mekanizma olan murabaha, mikro ve küçük ölçekli işletmelerin finansmanında da önemli bir rol oynar.

Mudaraba: Emek sermaye ortaklığını ifade eder. Banka yatırım için ihtiyaç duyulan kaynakların tamamını sağlarken, müşteri emeğini koyar. Yapılan işlemden oluşan kâr başlangıçta anlaşılan oranlarda banka ve müşteri arasında paylaşılır. Zarar olması durumunda, eğer müşterinin herhangi bir kusuru yoksa banka bütün zararı yüklenir. Bu sistem genellikle ticaretin finansmanında kullanılır.

Teverruk: Bir malın taksitle alınıp satıcısından başka birine peşin olarak satılmasıdır. Bu sistemle nakit ihtiyacı olan kişi ihtiyacını karşılar. Hanbelî Mezhebi’ne göre yapılmasında sakınca yoktur. Bu sistem katılım bankaları tarafından ödeme güçlüğü çeken müşterilerin borçlarını yeniden yapılandırma amacıyla kullanılabilir.

Müşareke: Müşareke ortaklığı sisteminde katılım bankası gerekli sermayenin bir kısmını karşılar. Bu sistemde müşterinin de sermayeye katkıda bulunması gerekir. Yapılan ortaklık sonucunda elde edilen kâr başlangıçta anlaşılan oranlarda paylaşılır. Bu oran sermaye paylarıyla aynı olmak zorunda değildir. Müşteri yapılan işe sermayeye ek olarak emeğini kattığı için kârdan daha yüksek oranda pay alabilir. Herhangi bir zarar oluşması durumunda ise ortaklar payları oranında zarardan etkilenirler. Bu yöntem genellikle sanayinin finansmanında kullanılır.

Karz-ı Hasen: Katılım bankalarının bir günlük olarak kullandırdığı faizsiz kredidir. Yerli para cinsinden kullanımı mümkündür. Maddi sıkıntıya düşmüş bir kişiye finansal yardım yapmak üzere ihtiyaç duyduğu tutarı verip hiçbir menfaat temin etmeden verilen borcu aynıyla geri almaktır. Buna göre bin TL borç verip bin TL tahsil etmek karz-ı hasen sayılır.

Tekafül: En kısa haliyle ‘İslami sigorta’ olarak tanımlanabilir.

Sözlük anlamı ‘dayanışma’ demektir. Arapça kökenli kefalet kelimesinden türemiştir. Türkçe anlamı bir arada hareket etmek, dayanışmak olarak yorumlanabilir. Tekafül, çeşitli formlarda yüzlerce yıldır uygulanmaktadır. Sorumluluk paylaşımı esasıyla riskin belirli gruplar arasında dağıtılması mantığına dayanır.

Selem: Belirli bir malın veya hizmetin bedelinin tamamının peşin olarak ödenip ileri bir vadede satın alınmasıdır. Banka peşin ödeme yaparak gelecekte üretilecek olan malı satın alır. Fakat bu malı satmak için vadesini beklemek zorundadır. İslam hukukuna göre para, altın, gümüş ve para benzeri varlıkların bu yöntemle satışı, elde edilen gelir faiz olarak değerlendirildiği için kesinlikle yasaktır. Özellikle İran’da uygulanan bir finansman yöntemidir. Selem işleminden kaynaklanan riskten korunmak amacıyla bankalar paralel selem işlemi de yapabilmektedir.

İstisna: Halihazırda var olmayan ve gelecekte üretilecek bir malın satılması işlemidir. Bu sistem genellikle tarım ve inşaat projelerinde uygulanır. Müşteri belirli bir peşinat ödedikten sonra kalan tutarı taksitler halinde bankaya geri öder. Bu yöntem özellikle Körfez ülkelerinde büyük ölçekli inşaat projelerinin finansmanında başarılı bir şekilde kullanılmaktadır.

Menafaa: Bir bankanın telekomünikasyon, ulaşım gibi alanlarda faaliyet gösteren firmalara ait hakların [kontör, bilet vb.) mülkiyetini firmalardan peşin olarak satın aldığı finansman modelidir.

Müsaveme: Bir eşyaya kıymet addedilerek pahalandınlması ve pazarlanması gibi anlamlara gelen müsaveme fıkıhta herhangi bir malın maliyeti ve kar oranı açıklanmadan pazarlık usulüyle satılması şeklinde tanımlanır. Murabahaya oldukça benzeyen bu yöntemin ondan temel farkı, malın maliyetinin alıcı tarafından bilinmemesidir.

İsticrar: Belirli bir malın alıcı tarafından satıcıya belirli zamanlarda alınacağının vaat edilmesini konu alan sözleşme türüdür. Bazı katılım bankaları tarafından mlişterilerin elektrik, su, doğalgaz vb. ödemelerinin finansmanında kullanılır.

İcare: Bu sistem konvansiyonel bankalarla benzer şekilde çalışır. Katılım bankaları icare yöntemiyle gayrimenkul, makine gibi reel varlıkların finansmanı için kaynak sağlar. Yaygın olarak kullanılan türü mülkiyetin devri ile sona eren kira sözleşmesidir.

Muzaraa: Ziraat ortakçılığı demektir, iki ve daha çok kişinin, tarım alanında ortaklaşa iş yapmasını ifade eder. Bir taraftan arazi, diğer taraftan çalışma, emek konulmak suretiyle çıkacak ürünün belirli oran dahilinde paylaşılması şartı ile yapılan bir ortaklık anlaşmasıdır. Meyve ağaçları üzerinde yapılan ortakçılığa ise müsakat adı verilir.

Rafe HANEEF / HSBC Amanah Başkanı
“Hazine bile iki kere sukuk ihraç etti”

Günümüzde İslam dünyasında çoğu insan parasını geleneksel bir bankaya yatırmakta sakınca görmüyor. Camilerin bile bu bankalarda hesapları var. Müslümanlar tavuk yerken ‘helal’ olması şartını ararken onu satın almak için gereken paranın ise haram olabileceğini kabul ediyor. Bunu anlamak mümkün değil. İslam ülkelerinde riba yerine faiz kelimesi kullanılıyor. Riba haram ama faiz değil diye bakılıyor, islamın mesajı şu; yatırımına bir geri dönüş istiyorsan paranı riske etmen lazım. Örneğin, bir köprüye ortak olacaksın oradan araba geçtikçe para kazanabilirsin. Oysa geleneksel bankacılık sabit bir getiriyi garanti eder. Türkiye’de ilk ticari işlemimi Akfen için yapmıştım. 1988 yılında yaptığımız bu murabaha işleminde avukatlar bize gelip, “Finansmanda murabaha kelimesini kullanamayız çünkü belli şeyleri düşündürür” demişti. Biz ticari finansman anlaşması diye değiştirdik. Bugün ise Türkiye Hâzinesi iki kere sukuk ihraç etti.

Tarek El DIWANY / Kreatoc Zest İcra Direktörü
“Türkiye’nin şartları uygun”

Türkiye’de mükemmel bir şey yapma imkanı var. Eğitim, kaynak, nüfus, hepsi var. Adil bir sistemde hepsini bir araya getirebilirsiniz, islamın temel prensipleri herhangi bir yerde uygulanırsa ekonomi ve sosyal adalet konusunda devrim yaratacaktır. Yıllardır önerdiğim birçok model var. Mevcut hukuk sistemi çerçevesinde Türkiye’de veya başka birçok yerde tamamıyla uygulanabilir. Örneğin, ücretli bir otoyol yapılmak isteniyorsa, gişelerden toplanan paranın bir kısmını buradaki hissedarlara verebiliriz. Yatırımcı olarak buraya ortak olduğunuzda buradan geçen otomobil, kamyon vs eğer çok sayıda ise çok kazanç elde edersiniz. Bu gerçek anlamda kar-zarar paylaşımıdır. Ya da örneğin ekipman toptancılarıyla ortak olunabilir. Böyle bir durumda bu toptancının karını paylaşabiliriz. Bunun karı da ekipman satışından sağlanır. Toptancı onlara taksitle ödeme kolaylığı sağlar. Bu fikirlerin her ikisi de mümkün olmasına rağmen, islami finans sektöründe bugüne kadar uygulanmış değil.

İslam dünyasında nereye giderseniz gidin şu anda tek model var. Hep aynı ürünler, aynı çerçevede murabaha karşımıza çıkıyor. Bunlar geliştirilirken insanın ihtiyaçları dikkate alınmıyor.

Nail OLPAK / MÜSİAD Başkanı
İstanbul merkez olmalı

II İslam ülkelerinin tıpkı Londra ve New York gibi kendi finans merkezlerini oluşturması gerekiyor. İstanbul, İslami I finansın merkezi olabilir. Türkiye bu önceliği kimseye kaptırmamalı. İslami finans sektörü geçtiğimiz yıl yüzde 18.6’lık büyüme kaydetti. Aktif büyüklüğü küresel çapta İngiltere, Güney Afrika, Hong Kong ve Singapur gibi Müslüman olmayan ülkeler de dahil olmak üzere 2 trilyon dolara ulaştı. Helal gıda sektörü de hızlı gelişiyor. 10-15 yıl içinde helal sertifikası olmayan firma satış yapamayacak.

Multi milyar dolarlık helal sektörü başta olmak üzere İslami finans ile reel ekonomi arasında daha büyük bir bağın olması gerekiyor. IMF ve Dünya Bankası gibi uluslararası finans kurumlan, ülkelerin genel menfaatlerine hizmet etmekten ziyade kendi çıkarları doğrultusunda faaliyet gösteriyor. Böylece adil bir iktisadi gelişme ve kalkınmanın önünde engel teşkil ediyorlar.

2023 hedefi 180 milyar dolar

Uluslararası denetim ve danışmanlık şirketi Ernst Young’ın Dünya islami Bankacılık Rekabet Raporu’na göre, Türkiye şu anda 180 milyar dolarla İslami bankacılıkta yüzde 5.9’luk pazar payına sahip. 2023 yılında ise pazar payını yüzde 15’e çıkaracak. 2019’da Türkiye’nin de içerisinde yer aldığı önde gelen altı pazarda İslami banka aktifleri 1.8 trilyon dolara ulaşacak.

Raporda, ticari bankalarla birlikte uluslararası İslami banka aktiflerinin 2014’te 778 milyar dolara ulaştığı öngörülüyor. Raporda ayrıca Türkiye’de İslami kurallara uygun varlıkların değerinin son beş yılda iki kat artarak 45 milyar dolara ulaştığı belirtiliyor.

Rapordaki bilgilere göre, küresel İslami banka aktifleri 2009 ile 2013 arasında yıllık bileşik büyüme ortalaması yüzde 17 civarında. Aynı dönem içerisinde Endonezya’da bu oran yüzde 43.5, Pakistan’da yüzde 22, Türkiye’de ise yüzde 18.7 oldu. Suudi Arabistan ve Malezya’nın islami bankacılık sektörüne yön vermeye devam edeceğini belirten raporda, Türkiye ve Endonezya’nın da İslami bankacılık merkezi inşa etmeleriyle birlikte bu alanda söz sahibi ülkeler arasında yer alacağı vurgulanıyor.

Borsa İstanbul’un toplam 6 milyar 50 milyon dolar değerindeki sukukları alım satıma açmasını değerlendiren EY Türkiye Danışmanlık Hizmetleri Bölüm Başkanı Selim Elhadef, bu gelişme ile birlikte, Türkiye’nin islami Finans alanında merkez olma konusunda önemli adımlar atmaya başladığını söylüyor. Elhadef, 2010 Yılından bugüne kadar 37 kira sertifikası ihraç edilmesini ve 8 milyar dolarlık bir pazar büyüklüğüne ulaşılmasını örnek gösteriyor.

Prof. Dr. Ahmet YAMAN / Din İşleri Yüksek Kurulu Üyesi
Fetvalar gelişmeye engel oluyor

Faizsiz finans sisteminin sağlıklı işleyebilmesi için dört ayağa özel önem vermemiz gerekiyor. Bunlardan ilki, söz konusu piyasanın sermayesinin temiz olması. İkincisi, danışma organlarının çok iyi teşekkül ettirilmesi ve iyi çalıştırılması gerektiği. Hem işin iktisadi boyutunu hem dini boyutunu iyi bilen elemanlardan müteşekkil danışma organları çok sağlıklı işletilmeli. Üçüncüsü, katılım bankalarında bir eğitim modelinin en üst yöneticiden şubedeki en alt çalışana kadar, tabiri yerindeyse, bu işin ilmini bilecek ölçüde verilmesi gerekiyor. Ve nihayet işin denetim ayağı asla ihmal edilmemeli. Neden fetvalar sektörün gelişmesine engel oluyor? Çünkü anlatan kişi, bu faizsiz finans kuruluşlarıyla, katılım bankalarıyla muamele yapan kişi, şöyle bir durumla karşılaştım deyip de konvansiyonel bankanın yaptığının aynısını anlatınca muhatap olan kişi başka bir şey söyleyemiyor. Müşterilerin en büyük hassasiyet gösterdiği nokta islami kriterlere uygunluk meselesi.

Ayça APAK / International Training Academy Kurucu Ortağı
Herkes bu araçlardan yararlanabilir

Yaptığımız araştırmalara göre, dünya genelinde 80’e yakın katılım finansman modeli bulunuyor. Ancak Türkiye pazarında bunların hepsinin uygulanması mümkün değil. Biz İTA olarak bu araçların hangilerinin mevcut kanunlar çerçevesinde uygulanamayacağını, hangilerinin arz yaratılıp talep oluştuktan sonra SPK, BDDK nezdinde yeni düzenlemelere gidilebileceğini araştırıyoruz. Şu anda Türkiye’de kullanım 4-5 ürünle sınırlı. Türkiye sigortacılık sektöründeki düşük penetrasyon oranıyla tekafül sigortacılıkta da fevkalade büyüme potansiyeli sunuyor ve katılım sigortacılık alanında oyuncular çoğalıyor. Diğer taraftan, özellikle Anadolu kökenli KOBİ’ler finansman arayışlarında katılım finans ürünlerine yöneliyorlar. Katılım finans fonları çeşitleniyor.

Vizyoner katılım bankaları yoğun bir şekilde ürün gamlarını genişletme çalışması yapıyor. Sadece faiz hassasiyeti olan tasarruf sahipleri değil, düşük riske dayalı, alternatif, etik bankacılık ve yatırım hizmetleri arayan herkes bu alanda işlem yapabilir. Türkiye’nin avantajlarının ekonomik anlamda gerçek bir kazanca dönüşebilmesi için hükümete ve başta Merkez Bankası olmak üzere ilgili kurumlara çok iş düşüyor.

“Sektör teşvik edilmeli”

İstanbul’da 2014 Kasım ayında düzenlenen 18. Uluslararası İş Forumu [İBF] Kongresi’nde yeni nesil İslami finans modelleri de masaya yatırıldı. 1995’te Pakistan’ın Lahor kentinde başlayan toplantılar 1996’dan bu yana düzenli olarak İstanbul’da yapılıyor. İslam iş dünyasının buluşma noktası olan kongrenin sonuç bildirisinde yapılan tespitler ve öneriler şöyle:

■ Son 50 yıldan bu yana gelişen İslami finans endüstrisi, önümüzdeki yıllarda da gündemde kalmaya devam edecek.

■ İslami finans endüstrisi geçtiğimiz yıl yüzde 18.6 ile yüksek bir büyüme hızı kaydetti.

■ İslami finansın aktif büyüklüğü küresel çapta İngiltere, Güney Afrika, Hong Kong ve Singapur gibi Müslüman olmayan ülkeler de dahil olmak üzere yaklaşık 2 trilyon dolara ulaştı.

■ İİT (İslam İşbirliği Teşkilatı) üyesi ülkeler, mevcut yasal ve düzenleyici çerçeveleri geliştirerek İslami finans sektörünü teşvik etmeli.

■ Başta multi milyar dolarlık helal sektörü olmak üzere, İslami finans sektörü ile reel ekonomi arasında daha büyük bir bağın olması gerekiyor.

■ İslami finans sektörü, ekonomik büyüme ve finansal istikrara yönelik sağladığı katkılar bakımından küresel finansal sistemin bir parçası oldu.

■ İslami finans sektöründe daha adil ve sürdürülebilir ürünlerin geliştirilmesi için kurumsal çerçevede önemli değişiklikler gerekiyor. Özellikle, bankacılık düzeyinde mevduat toplama ve yatırım yönetimi faaliyetleri ayrılmalı.

■ Riskin paylaşıldığı katılımcı bir finans sistemine doğru geçişin kademeli olması ve bu sistemin mevcut sermaye piyasası mimarisi minvalinde bir yapı olması gerekiyor.

■ Daha etkin ve bütüncül eğitim ve öğretim programları vasıtasıyla yeni nesil İslami finans uzmanları geliştirmeye odaklanılmalı.

■ Bankacılık ve finans alanındaki düzenlemeler, finans profesyonelleri ile beraber, toplumun tüm kesimlerine hitap eden ve sosyal sorumluluğu daha çok teşvik eden düzenlemeler şeklinde olması gerekiyor.

■ Likidite eksikliğini aşmak için İslam’da mevcut olan zekât, vakıf ve sadaka araçları kullanılarak hayırseverlik sektörü geliştirilmeli.

■ İslam ülkelerinde kaynakların daha etkin tahsisi için sermaye piyasası enstrümanları ile birlikte sukuk önemli bir rol alabilir.

■ Yeni İslami finans mimarisinin geliştirilmesi için, parasal ve mali ortamı düzenleyecek politikalar bir an önce işleme konulmalı.

Prof. Humayon DAR / Edbiz Corporation Başkanı
İkili bankacılık modeliyle büyümez

İslami bankacılığın geleceği olumlu görünüyor. Sektör yıllık yüzde 15-20 büyüme gösteriyor. Şu anda mesele islami bankacılığın geleneksel modern bankacılığın bir parçası olup olmayacağı. İkili bankacılık sistemi oldukça fazla sayıda ülkede uygulanıyor. Bu İslami bankacılığa yardım etmeyecek. Bunun parçası olarak büyümeye devam edemez. Çok sayıda geleneksel banka, örneğin HSBC, Standart Chartered gibi modern bankalar İslami finans hizmetleri sunuyor. Şeriata uygun yapılsa da bu hizmetler modern bankacılık sektörünün küçük bir parçasını oluşturuyor. İslami bankacılık modern bankacılık sektörü içinde en fazla yüzde 20 paya ulaşabilir. Bu maksimum hacme ulaştığı anlamına gelir. Katar modelinde geleneksel bankalar islami bankacılık yapamıyor. HSBC, Citibank gibi bankalar İslami finans hizmetleri verse bile bunlara güven duyulmuyor. Müslümanlar İslami bankacılık hizmetini sadece katılım bankalarından almayı tercih ediyor ve güvenilir buluyor.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu