Ekonomi - Borsa - Hisse Senedi

Büyüme için ne lazım?

Yaklaşan seçimler nedeniyle ekonomi konuşulamıyor. Üç yıldır Türkiye ekonomisi potansiyel büyüme hızının altında büyüyor. Seçimlerden sonra siyasetin yerini ekonomi almazsa bu yıl büyüme üzebilir…

TÜRKİYE ekonomisi yıla iyi başlamıştı. Enerji ihtiyacının çok önemli bir bölümünü ithal ederek karşılamak zorunda olan enerji bağımlısı bir ülke için 120 dolarlardan 40 dolarlara gerileyen petrol fiyatları adeta bir nimetti. Önce gıda sonra kur şoku ile düşük büyümeye rağmen yükselen enflasyonda da en kötü geride kalmıştı. Petroldeki düşüş de enflasyondaki düşüşü hızlandırabilecekti.

Büyüme için ne lazım

Avrupa’nın muhafazakar ve Ortodoks kültürlü politika yapıcıları da artık Wall Street’in “Sorun mu var, üzerine boşalt parayı” yaklaşımını benimsemeye başlamıştı. Almanya’ya rağmen Avrupa Merkez Bankası (ECB) çok ciddi büyüklükte tahvil alım programı başlattı. ECB Başkanı Mario Draghi, para bolluğunu “kulaklardan fışkıracak” düzeye getirmeden krizden çıkamayacağına ikna olmuştu. Bu paranın bir kısmı bize gelecek, endeks 100.000’e gidecek naraları atılıyordu

“FED, 2015 yılında neden faiz artıramaz” raporlarının da bini bir paraydı yılın başında. Yok efendim işgücüne katılım düşükmüş, büyüme varmış ama enflasyon yokmuş… Vesaire, vesaire… FED’in faiz artıramaması da global piyasalarda risk iştahını yüksek tutacak ve bizim gibi gelişen ekonomilere para akmaya devam edecekti.

Ancak evdeki hesap çarşıya uymadı… Reel piyasa çok kötü durumda. İhracat pazarlarımızın çok önemli bir kısmında ya jeopolitik sorunlar var ya da ekonomik açıdan büyüme problemleri yaşanıyor. Laleli’nin can damarı Rusya perişan halde. Bu yıl ciddi şekilde daralma yaşayacak. Suriye, Irak, Mısır ve bölge pazarlarının durumu ortada. En büyük ihracat pazarımız Avrupa’da bunca genişleyici hamleye rağmen halen durgunluk var (grafikte ihracatımızın 12 aylık büyüme hızı bulunmakta, tablo ortada). Dış pazarlar kurumuş durumdayken hangi dinamikle büyüme yaratabileceğiz? Tek cevabı var, o da iç talep…

DOLAR/TL’DE İSTİKRAR ŞART

İç talebi canlandırmanın da iki yolu var. Birincisi, Türkiye’de “güven barometresi” olarak kabul edilen dolar/TL kurunda istikrarın sağlanması. Kastım, şirket yöneticilerinin ve vatandaşın kura bakıp “ne oluyor ya” deyip yatırımlarını ve tüketimlerini kısmalarına engel olabilecek kur istikrarı. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası bunu henüz sağlayamadı.

İkincisi, “politika faizlerini piyasa faizlerine yansıyabilecek şekilde düşürebilmek”. Bu noktada geçen yılın sonlarında “fırsat pencerelerini” ıskalayarak anlamlı faiz indirimi yapamayan TCMB’yi çok eleştirmiştim. Geçen yıl kaçan fırsatların neden olduğu pişmanlık duygusu, bu yıl da siyasetten gelen “indir” çağrılarıyla birleşti. Hal böyle olunca da TCMB, FED’in faiz artırımı yapacağı zor bir yılda “iki ayağını bir pabuca sokmaya çalışan” konuma düştü. TCMB’nin “vur-kaç” formatında ve son derece “ölçülü” faiz indirimlerinden başka yapabileceği bir şey de kalmadı.

Gündemden de destek gelmiyor. Yaklaşan seçimler nedeniyle ekonominin “E”si konuşulamadığı gibi siyasetin “S”si gırla. Hal böyle olunca ekonomik büyüme açısından yılın ilk yarısını resmen kaybettik. Üç yıldır Türkiye ekonomisi potansiyel büyüme hızının (yüzde 4.5-5 mertebesinde hesaplıyoruz) altında büyüyor. Seçimlerden sonra “S”nin yerini “E” alamaz ve ikinci yarıyı da böyle geçirirsek bu yıl büyüme çok ciddi şekilde üzebilir.

EURO/DOLARDA BEKLENTİLER

Euro/dolar paritesi finansal piyasaların en önemli “öncü” göstergelerinden biridir. Öngörülmesi de en zor olanlardandır. Dün gibi hatırlıyorum, bundan kabaca bir yıl önceydi. Parite o dönem 1.40’ları zorlarken neden 1.50’ye gideceği üzerine çok sayıda rapor yayımlanıyor, teknik analizler paylaşılıyordu. Paritenin neden l’lere gidebileceğine pek kafa yoran yoktu.

Halbuki euro/dolar paritesini belirleyen ana faktör tam tersine işaret ediyordu. Asıl belirleyici faktör farklı bir resim ortaya koyuyordu. Peki nedir o faktör?

Paritede iki para birimi var: Euro ve dolar… Haliyle pariteyi etkileyen iki faiz var: Euro faizi ve dolar faizi… İki faizin farkına yani faiz makasına bakmak gerekiyor. Ancak merkez bankalarının belirlediği politika faizlerindeki makastan ziyade beklentilerin şekillendirdiği piyasa faizleri makasına bakılması lazım. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı da Beştepe’deki sunumunda piyasa faizi ve politika faiz farkına vurgu yapmıştı.

Piyasa faizleri için de ABD ve Almanya Hazine kağıtlarının faizlerine odaklanmak gerekiyor.

Bir başka ifadeyle ABD 10 yıllık Hazine faizlerinden Almanya 10 yıllık Hazine faizlerini çıkarıyoruz. Böylece doların piyasa faiziyle euro’nun piyasa faizi arasındaki makasa ulaşıyoruz. Makasın dolar lehine açılması, doların euro karşısında değerlenmesine, makasın euro lehine hareket etmesi de euro’nun dolar karşısında kuvvetlenmesine neden olmakta.

Geçen yıl parite 1.40’lara dayanmışken piyasa faizi makası doların lehine açılmıştı.

Hatta makas, 1989 sonrası dönemin en yüksek düzeyine ulaşmıştı. Faiz makası doların değerleneceğine işaret ediyordu. Parite direndi, direndi, direndi… Ancak sonunda çözülme başladı. Hem de çok hızlı. Kimse ne olduğunu anlamadan parite kendisini 1.04’lerde buldu. Özetle parite, makro ve temel analizin çizdiği resimle uyumlu hale geldi.

Parite bir sene sonra nerede olabilir? İki sene sonra 1.00’in altında mı, yoksa 1.25’in üzerinde mi olur?

Bu soruya makul bir cevap üretebilmenin yolu önce gerçekleşme olasılığı en yüksek (ana senaryo) bir senaryo seçmek ve bu senaryoda faiz makasının ne yöne evrilebileceğini kestirmekten geçiyor.

Euro/dolar paritesi, “güçlü bir şekilde toparlanan ABD büyümesi ve durgunluktan çıkamayan euro bölgesi” gerçeğini büyük ölçüde fiyatladı. Zaten dolarla euro arasındaki piyasa faizi makasının rekor düzeylere tırmanmasına neden olan da “büyüme makası”mn ciddi şekilde ABD lehine açılmasıydı.

Ana senaryonun temel varsayımları:

1. ABD ekonomisi 2015-2016 yıllarında yıllık bazda 2.25-2.75 bandındaki büyümeyi korur.

2. Euro bölgesinde parasal birliğin çatlamasına neden olabilecek gelişmeler yaşanmaz (Yunanistan’ın birlikten çıkışı gibi).

3. Büyük bir jeopolitik risk (Ukrayna-Rusya arasında sıcak savaş, IŞÎD’in petrol kuyularını uçurması gibi) realize olmaz.

4. FED, para politikasının normalleşmesinde “politika hatası” yapmaz (çok geç başlayıp çok hızlı faiz artırmak zorunda kalmak gibi).

5. Büyük parasal genişleme ve sıfır-faiz ortamının etkisiyle euro bölgesinde ekonomik büyüme 2016’nın sonlarına doğru yıllık bazda yüzde 1 patikasına yerleşir.

Bu varsayımlar doğrultusunda önümüzdeki iki yıl içinde hem eu-ro’nun hem de doların piyasa faizlerinde yükseliş beklenmeli. Ancak FED’in ilk faiz artırımına yaklaşılırken makasın dolar lehine biraz daha açılması sonrasında makasın euro lehine (son derece yavaş ve ılımlı bir şekilde) evrilmeye başlaması kuvvetle muhtemel.

Bu senaryoda euro/dolar paritesinde önümüzdeki aylarda 1,00’in civarında bir dip oluşumu yaşanması sonrasında trendin euro lehine dönmesi beklenebilir. Varsayımların ana senaryoyu çatlatacak şekilde değişmesi hiçbir zaman göz ardı edilmemeli. Piyasalarda “kesin” yoktur.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu