Pazarlama Reklam

Ajansların korkulu rüyası konkurlar

Ajansların korkulu rüyası konkurların sayısı son dönemde arttı. Peki, gerçekten müşterinin çalışacağı ajansı sevmesi ve belirlemesi için konkur gerekli mi?

AJANSLARDA çalışan sevdikleriniz ve yakınlarınız bulunuyorsa lütfen bugünlerde onlara iyi davranın.

Sizi aramadıkları ya da size yeteri kadar ilgi göstermedikleri için yakınmayın.

konkurlar

Hatta mümkünse aramayı kesin ve sadece ajansın kapısına fast-food tarzı yemekler bırakın. Zira bugünlerde onlar sabahlara kadar çalışıp, sadece fast-food ile besleniyorlar. Çünkü ajansların kabusu “konkur zamanı”na girmiş bulunuyoruz.

Elbette özellikle ülkemizde konkurun zamanı olmaz; dijital, reklam ya da PR ajansından yeteri kadar verim alamadığını düşünen müşteriler yerli yersiz, zamanlı zamansız konkur açmakla meşhurdur bu topraklarda, özellikle yılın son çeyreğinde tüm sektörde konkur sayısında büyük bir artış yaşanır. Yeni yıla yeni ajansıyla girmek isteyen müşteri, onlarca ajansı davet ettiği konkurlarıyla sektörde heyecan yaratır.

SEKTÖRÜN GÜNDEMİNDE

Ajans literatüründe “pitch” olarak adlandırılan konkurlar, ne ya-zıkki türlü iyileştirme çalışmalarına rağmen, yine de sorunlar, şikayetler, eleştiriler ve yakınmalarla devam ediyor. Konkurların çok olması, müşterilerin gerekli gereksiz konkur açmayı tercih etmesi, çok fazla sayıda ajansın bu rekabette yer almasından tutun da etik kuralların hala belirlenememiş olmasına kadar uzayan sıkıntılar listesi bir hayli kabarık. Bir de üstüne, ajanslarda bunun için ayrı bir ekip oluşturmak yerine, tüm gün müşterisiyle cebelleşen çalışana bir de akşam mesaisi eklenince, konkur süreçleri dışarıdan bir hayli eğlenceli gözüken ajans dünyasını adeta çekilmez çileye dönüştürüyor.

Bu sıkıntılar IDA, Reklamcılar Derneği (RD) ve Reklamverenler Derneği (RVD) gibi sektör kuruluşlarının da gündeminde. Hatta RD ve RVD uzun çalışmalar sonucunda “Konkur İlkeleri” adını verdikleri bir dokümana imza atmış durumda. Buna rağmen bir gelişme oldu mu; emin değilim.

Sektörün gündeminde ise aslında tek ve temel bir soru var: Gerçekten bir ajans ile çalışmaya karar verebilmek için “konkur” gerekli mi? Sonuçta alanı ne olursa olsun, bir ajansı yakından tanımak isteyen müşterinin o ajansın önceki işlerine bakması neden yeterli olmuyor? Dahası, haftalarca çalışılan ve sadece bir ya da iki saat içinde sunulan konkur sunumları ajansın alametifarikasım gösterebilmesi için yeterli mi? Birçoğu adeta “çöp” olan onlarca proje ve fikir olmadan müşteri ajansını seçemez mi?

“KONKURU KAZANAN EKİBİM NEREDE?”

Benim fikrimi sorarsanız günümüzde konkurlar emek israfından öteye kesinlikle geçemiyor. Bunu söylerken sadece ajans çalışanlarının değil, reklamverenlerin gözünden de duruma bakmaya çalıştığımı vurgulamak isterim. Neden mi? Öncelikle bir ajansın konkura giderken müşteriyi tavlayabilmek için en parlak ekibini tercih ettiğini, sözleşme imzalanır imzalanmaz ise müşterinin karşısına yepyeni kişilerden oluşan başka bir ekip çıkarmasıyla başlayabiliriz mesela… Sırf buna engel olabilmek için sözleşmeye ekipteki kişilerin isimlerini madde olarak yazdıran ve sunumları ajansta hazırlamak yerine, toplantı odasında, gözleri önünde hazırlatan müşterilere bile rastlıyoruz. Bu akıllıca bir seçenek gibi görülebilir başta, ancak ne yazık ki ajans çalışanlarındaki hızlı değişim karşısında onların da çaresiz kaldığım hatırlatmakta fayda var.

Sunumda bahsedilen proje ve fikirlerin ise yansından çoğu ne yazık ki pratik te hayata geçmez. Zaten konkura hazırlanmaktan hafif derecede ruhsal travmalar yaşayan ajans çalışanları bunu gayet iyi bildiğinden, bu sunumlara alışılagelmiş ve klişe projeleri eklemeyi ihmal etmezler.

Bu arada bahsetmeden geçemeyeceğim. Listelist geçtiğimiz haftalarda ajans çalışanlarının yumurta kapıya dayandığında sunuma eklediği klişe fikirleri listeledi. Şehirleri dolaşan tırdan insanların birden çıkıp dans etmeye başladığı coşku dolu hareketler, graffiticiler tarafından boyanan duvarlar, bu duvarların önünde çekilen fotoğraflarla düzenlenen Instagram yarışmaları… Şaka gibi ama hangi sunuma bakarsanız bakın, bunlardan en az birini kullanmayanını bulmanız adeta mucize.

YARATICILIK MI, FİYAT MI?

Bu tabloda ajans olmak ise, daha baştan adınızı “kaybedenler kulübüne” yazdırmanız için yeterli. Ne yazık ki haftalarca çalıştıktan sonra kuru bir “teşekkür” mail’i almak içten bile değil. Çünkü ne yazık ki konkurların sonunda çoğu zaman fikir ve stratejilerin değil, fiyatın yarıştığını biliyoruz. Tabii mevcut ajansıyla yaşanan küçük pürüzleri halledip aynı ekiple yola devam etmeyi tercih edenlerin sayısı hiç de az değil. En vahimi ise şüphesiz sunuma eklenen projelerin bazılarının birkaç ay içinde, küçük değişikliklerle hayata geçtiğini izlemek olsa gerek. Ne de olsa konkur öncesi bu fikirleri notere tasdik ettirmek gibi önlem söz konusu değil.

Süreç doğru planlanır ve müşteri konkura çıkarken ne istediğini ve bunu nasıl yapmayı tercih edeceğini iyi biliyorsa bu sorunların minimuma indiğini hepimiz biliyoruz. Bu nedenle bu kez ajanslar için değil de müşteriler için konkura hazırlanmanın püf noktalarını araştırdık, işte, bu süreçten en fazla verimi elde etmenin sekiz basit ve etik yolu:

8 altın kural

  1. Konkura katılacak ajanslarınızı dikkatlice belirleyin; sayının beşi geçmemesine dikkat edin.
  2. Sunumları izleyecek ve karar sürecinde yer alacak kurum içi bir ekip oluşturun.
  3. Sunum öncesi ihtiyaç halinde ilave bilgi için ulaşılabilecek kontakt kişiyi seçin.
  4. Seçim sürecinin nasıl işleyeceğini, kuralları ve nasıl sonuçlanacağını net bir şekilde ajanslara aktarın.
  5. Açık, detaylı, ne istediğinizi açıkça belirten bir brief hazırlayın.
  6. Konkuru mümkün olduğunca az aşamalı tutun; ajans çalışanlarının emeğine saygı duyun.
  7. Tüm ajanslara eşit mesafede olduğunuzu gösterin; kafanızda zaten biri varsa diğerlerini boşuna yormayın.
  8. Karar vereceğiniz tarihi konkur öncesinde açıklayın ve bu tarihten şaşmayın.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu