Girişimcilik Haberleri

Tarlada Çalışıyordu Şimdi Çok Zengin

Canovate Yönetim Kurulu Başkanı Can Gür

CANOVATE Şirketler Grubu 1000 kişiyi istihdam ederken 1 milyar TL ciroya sahip. Ankara ve İstanbul’da yüksek teknolojili fabrikaları bulunuyor. En son İngiliz bir zırhlı yelek üreticisi şirketi satın alarak üretimini İstanbul’a taşıdı. Veri depolama merkezleri, çelik yelekler, bir kullanımlık kamikaze drone’lar, fiber optik sistemler, termal kameralar, MOBESE şehir izleme sistemleri, ısı pompaları, perakende, gıda, sinema ve turizm alanlarında faaliyet gösteren şirketleri bünyesinde barındırıyor. Veri merkezi (datacenter) ve fiber optik sistem teknolojilerinde uçtan uca ürün portföyü ile dünyanın ilk 10 global şirketinden biri konumunda. Türkiye’nin fiber optik altyapısının neredeyse tamamını üretmekte. Şirketin ismi inovasyondan geliyor. Yönetim Kurulu Başkanı Can Gür, şirketin ismini kendi ismi Can ile inovasyon kelimesinden üretmiş. Gür sıfırdan zirveye çıkmış bir isim. Kastamonu’nun bir dağ köyünde başlayan ve herkesin örnek alması gerektiği bir hikayeye sahip. Gür ile İstanbul Çekmeköy’deki fabrikasında bir araya geldik. Hem hikayesini dinledik hem de gelecek hedeflerini konuştuk…

Bugünlere nasıl geldiniz?

1952 Kastamonu doğumluyum. Öğretmen çocuğuyum. Babam ilk tayin olduğunda altı yaşındaydım. Kastamonu’nun bir köyüne geldik. Tek çareniz okumak ya da büyükşehre göç etmek. Babam köyün tek öğretmeniydi. Jandarma zoruyla okuyacak çocuk toplardı. 20 yaşında sınıf arkadaşım vardı. Okula göndermemişler o yaşa kadar, iki çocuk sahibiydi. Yan yana oturduk. 11 yaşında elektriği gördüm, iyi okumam gerektiğini algıladım. Hayatı öğrenelim diye babam bizi ormanda çalıştırırdı. Sadece patates, yaban kirazı, çavdar olur, başka da bir şey yetişmezdi. Günde 5 TL yevmiye alırdık. Kesim yapılan ağaçların çaplarını, boylarını ölçüp üzerine yazardık.

Lise ve üniversite eğitimini nerede tamamladınız?

Karabük Demirçelik Lisesi, oradan da Ortadoğu Teknik Üniversitesi’ne (ODTÜ) gittim. Atom mühendisi olmak istedim. 1974’te Fizik Bölümü’nü bitirdim. 1975’de fark derslerini vererek elektronik mühendisliğini de bitirdim. Ardından İngiltere’ye, Wales-Cardiff Üniversitesi’nde elektronik mühendisliği alanında mastır yaptım. Yüksek lisans tezimdeki uzmanlık alanlarıma dayalı olarak yaklaşık 40 yıldır yaptığımız Ar-Ge çalışmaları sonucu patentlerine sahip olduğumuz ürünlerin üretimlerini yapıp bunların yüzde 80’ini Avrupa ülkelerine ihraç ediyoruz.

O yıllarda yurtdışında eğitim yapan ODTÜ mezunları eğitimini tamamlar tamamlamaz askerlik görevi için acil çağrılır, erteleme yapılmazdı. ABD’nin Türkiye’ye ambargo uyguladığı yıllardı. Gölcük Tersanesi Araştırma Başmühendisliği’nde askerlik hizmetimi Ar-Ge mühendisi olarak yaptım ve burada radar, sonar, atış kontrol sistemlerinin elektronik kartlarının yeniden yapılmasını sağlayan ekibin içinde yer aldım. Gölcük tersanesinde 60 gemi vardı. 58’i çalışmıyordu. Biz gemilerin radarlarını, sonarlarını tamir ederdik. Terhis zamanımız geldi. Komutanımız bize dört yıl subay olarak devam edin teklifinde bulundu. Özel sektörde çalışmak istediğimi belirttim, yurt-dışına çıkacağım dedim. Komutanım yedek subayken yaptığımız işleri özel olarak yapmayı teklif etti. Beş kuruş sermayemiz yokken tersane komutanı bize iş verdi. Önce bozuk radarları tamir ederek işe adım attık, sonra Kadıköy Hasanpaşa’da atölyemizde imalat yapmaya başladık. Bu arada dünyada ilk kez reaktif güç oranını ölçen “Dijital Cos Fi Metre”yi geliştirdik. Bu ürünü Siemens başta olmak üzere Türkiye ve dünyaya satmaya başladık. Ardından elektronik ve telekom dalında yabancı firma distribütörlüklerini diğer bir iş kolu olarak yürütmeye başladık.

İlk şirketinizi ne zaman kurdunuz?

İlk şirketimizi 1979’da kardeşim Özcan Gür ile birlikte kurduk. O da elektronik mühendisiydi ve İngiltere’de beraber mastır yaptık. 1996’ya kadar hem imalat yaptık hem de yurtdışı şirketlerin temsilciliklerini yürüttük. 1996’da dönüm noktalarından birini yaşadık. 1994’de çoğunluk hissesi Fran-sızlara satılan Teletaş’ı satın almamız için teklif geldi. PTT (Türk Telekom) Teletaş’ı yerli üretim için zorlamış, onlar ise Teletaş’ı aldıktan sonra üretimi kapatıp ürünlerini Fransa’dan ithal etmek istemiş. PTT yerli üretim şartı getirince bir arayışa girmişler. Bizi buldular. Vestel, STFA ve Eka Holding, Teletaş için teklif verdiler. Üretim altyapımız nedeniyle bizi tercih ettiler. Bizim için fabrika binası değil içindeki teknoloji ve üretim önemliydi. Teletaş devlette iken 2 bin Ar-Ge mühendisi vardı. 1994’te çoğunluk hissesini alan Alcatel’in ilk işi Ar-Ge birimini kapatmak ve tüm Ar-Ge mühendislerini işten çıkarmak oldu. Fabrika, bugünkü Canpark AVM ve Ümraniye Hilton’un inşa edildiği konumdaydı. Kısa bir süre sonra fabrikayı büyüterek, yüksek teknolojilerle donattık. Ardından Çekmeköy’de yeni ve modem 30 bin metrekare kapalı alanlı olarak inşa ettiğimiz yeni fabrika binamıza taşındık.

Teletaş’ı devraldıktan sonra neler yaptınız?

1996’da kapatılan Alcatel Teletaş’m Ümraniye tesislerini çalışanlarıyla beraber devir aldık, hedefimiz yerli sanayinin üretimine devam etmesiydi. Türk Telekom’a 4.5 milyon abone kapasitesinde dijital santraller, radyolinkler ve ankesörlü telefonlar ürettik. Ancak 2001 krizinde, Türk Telekom’un sabit hatlı telefon santrallerinin alimini durdurması, pazarımızın büyük bölümünü kaybetmemize neden oldu. O tarihte, kendi özgün ürünlerimizi geliştirme ve üretme kararı aldık. Firmamızın geleceğini teşkil edecek iki ana teknoloji konusunu seçtik. Bunlardan bir tanesi veri merkezleri, diğeri fiber optik altyapı sistemleriydi. Bunların gelecek 25 yıla hakim teknolojiler olacağını öngörerek, bu alanda kendi özgün ürünlerimizin dizayn, tasarım, geliştirme ve üretimine karar verdik. 2001’den günümüze Ar-Ge’ye 150 milyon TL’nin üzerinde yatırım yaptık. Şirketimiz bugün teknoloji ve portföy olarak veri merkezinde dünyadaki altı, fiber optikte sekiz global firmadan bir tanesidir. Dünyanın ilk 10 global markası arasında yer almayı başardık.

Hangi ülkelere ihracat yapıyorsunuz?

Ciromuzun yüzde 75’i ihracattan geliyor. ABD, Almanya başta olmak üzere sekiz ülkede ofisimiz ve temsilciliklerimiz var. Dört kıtada 72 ülkeye ihracat yapıyoruz. Veri merkezlerimizi Almanya, Ispanya, Danimarka, Suudi Arabistan, Umman, Filipinler, Nijerya, Etiyopya, Endonezya gibi birçok ülkeye ihraç ediyoruz. Uçtan uça fiber optik ürünlerimizi, Almanya, Fransa, Hollanda, Amerika, Şili, Suudi Arabistan, Etiyopya, Endonezya, Fas, Cezayir gibi ülkelere ihraç ediyoruz. Global pazarlarda elde ettiğimiz başarıda, Yönetim Kurulu Başkan Yardımcımız oğlum Cem Gür’ün katkısı büyük. Avrupa patent mahkemelerinde rakip marka tarafından tamamen haksız olarak açılmış olan patent davasıyla, Cem Bey’in haklılığımızı ispat ve büyük devlerin tekelini kırma anlamında bir buçuk yıl süren hukuki mücadelesi sonucu, milyonlarca dolarlık patent davasını kazandık.

Canovate Group’un kaç şirketi ve çalışanı var, cirosu nedir?

Grubumuz bünyesinde 10 şirketimiz var. Bugün itibariyle 1 milyar TL ciroya ve 1000 çalışana sahibiz. Firmalarımızın ileri gelenleri sırasıyla teknoloji ve savunma sanayi alanında Canovate Elektronik A.Ş., Canovate Balistik Sistemler A.Ş., Canovate İleri Teknoloji A.Ş., CanAero A.Ş., Canovate Enerji Sistemleri A.Ş., Canesis Sistem Entegrasyon A.Ş., inşaat, hızlı tüketim ve gıda alanında Canpark AVM, CanPark Sinema, CanPark Gıda ve Hilton Canpark Ümraniye olarak faaliyet gösteriyoruz.

Halen hangi projeleri yürütüyorsunuz?

Nesnelerin interneti (IoT) ürün ailesi kapsamında iki yıldır yürüttüğümüz Ar-Ge çalışmalarımız neticesinde, IP-PDU (akıllı prizler, internetten yönetilebilen priz grupları) ürün ailesini geliştirdik. Yine aynı grupta internet bazlı ortam izleme cihazları, IT sistem odaları ve mikro veri merkezi kabinlerinde kullanılan Internet tabanlı (IP) modüler yangın söndürme cihazları, IP tabanlı elektronik kilitler ve veri merkezi yönetim yazılımlarını geliştirdik. Özetle, nesnelerin interneti, Endüstri 4.0, çelik yelekler, drone’lar, elektro optik radarlar, terahertz yolcu görüntüleme sistemleri, kent güvenlik ve yönetim sistemleri, e-tarım uygulamaları dahil birçok alanda çalışmalarımızı sürdürüyoruz.

Aselsan ve Havelsan’ın proje ortağı olarak “Kent Güvenlik ve Yönetim Sistemi” projesinde yer alıyoruz. Bu sistem, tüm ülke çapında yaklaşık 70 bin kamera ile sofistike bir proje. Kamera sistemleri gerek trafik, gerekse asayişin düzeni konusunda etkisi yüksek olan bir uygulama. Sistem 7-24-365 gün esasına göre çalışacak şekilde dizayn edildi. Kameraların üzerine monte edildiği “KGYS Kutusu” ya da “Saha Dolabı” adı verilen sistemleri ürettik. Sistem, elektrik kesintileri de dikkate alınarak gerekli enerji donanımı, elde edilen görüntülerin kesintisiz ve hızlı olarak iletilmesi için anahtarlar, diğer koruma devreleri ve aktif soğutma ünitelerinden oluşuyor. Bu proje, dünyadaki en geniş ve büyük mo-bese uygulaması. 23 ilde sistemlerin saha montajları büyük ölçüde tamamladık. Projenin benzerini Ortadoğu ülkelerinde yapmaya başladık.

“Fabrikayı Türkiye’ye taşıdık”

İngiltere Manchester’daki Armourshield, Amerikan ve İngiliz ordularına 42 yıldır çelik yelek sağlayan bir fabrikaydı. Fabrikayı know-how ve ekipmanları ile satın aldık. Üretim bandını Çekmeköy’deki fabrikamıza kurduk. Yurtdışı ve içi gerekli sertifikaları aldık. Yatırımlarımız devam  ediyor. Çelik yelek üretiyoruz. Soft balistik olarak bilinen esnek kumaşlardan değişik kombinezonlarda üretim yapıyoruz. Enerji yutma değeri artırılmış ve maliyeti yüzde 50 düşüren Ar-Ge çalışmalarımız devam ediyor. Alüminyum oksit, silisyum karbür ve bor karbür kullanılarak üretilen sert balistik koruyucu plakalar da üretiyoruz. Tek seferde açılabilen “Quick Release” mekanizmalı yelek ve özellikle deniz operasyonları dikkate alınarak “Yüzebilen Yelek” sistemleri niş ürünlerimiz arasında. Balistik konusunda, üretimini yaptığımız konteyner datacenter’ların zırhlı imalatını da yapıyoruz.

Ayrıca, araç zırhlama ve zırhlı kabinet üretimi de potansiyel işler olarak gündemimizde. Çelik yelekleri hem Türk polisine hem askerine vereceğiz. Ayrıca Avrupa’ya da ihracatımız olacak. Son olarak soğuk yelek/elbiseler geliştirmeye başladık. Bu ürün ekstrem sıcak [yangın] veya soğuk ortamlarda vücut ısısını muhafaza eden özel
kimyasallarla geliştiriliyor.

Isı pompaları ile 8 milyar dolar cepte kalır

Isı pompalan, doğalgaz bağımlılığından kurtulmak ve cari açığın azaltılması için en verimli ve etkili, alternatif ısıtma ve soğutma teknolojisidir. Yenilenebilir enerji kaynağı olan toprak, su veya havadaki mevcut ısıyı değerlendirerek çalışan ısı pompaları, standart iklimlendirme cihazlarından çok daha verimli bir şekilde ısıtma-soğutma ve sıcak su ihtiyacını karşılıyor. Türkiye’nin ilk ve tek yerli üretimi olan Canovate Isı Pompaları, 10 yıllık bir Ar-Ge çalışmasının sonucunda geliştirildi. Bugün yüzde 75’e varan yerlilik oranıyla üretiliyor. Otellerde yüzde 70’e, konutlarda yüzde 40-60’a, fabrikalarda yüzde 60-70’e kadar enerji tasarrufu sağlıyor. Eğer bugün, ülkemizdeki konutların yarısında ısı pompası kullanılmış olsaydı, daha az doğalgaz ithal ederek, yılda 6-8 milyar dolar arasında enerji tasarrufu sağlayabilirdik. Türkiye’de ısı pompası üreten tek üreticiyiz ve bir taraftan da kamu ve özel sektörü bilinçlendirme çalışmalarını yürütüyoruz. Havayı nemlendirerek soğutma anlamına gelen Adiabatic sistemlerin üretiminde de dünyada sayılı firmalar arasındayız.TurkceN’in Türkiye’nin en büyük veri merkezi olan Ankara Gölbaşı’ndaki merkezini 28 adet adiyabatik sistemi ile donattık.

“Veri merkezleri yerli olmalı”

Bugün hem bireysel hem kurumsal hem devlet hem de kişisel veriler elekronik ortamlarda saklanıyor. Veriler stratejik öneme sahip. Ulusal verilerimizin yüzde 90’dan fazlası yurtdışında saklanmakta. Oysa bu verilerin saklanmasında yerlilik önemli. Veri merkezini oluşturan temel yapılar; bilgisayar ve veri işleme sistemleri, ağ sistemleri, soğutma ve enerji sistemleri ve fiziksel kontrol ve koruma sistemleridir. Ülkemizde veri merkezlerini oluşturan bu sistemlerin çoğu yabancı kaynaklardan tedarik edilmekte ve personel yetersizliği gibi nedenlerden dolayı, genelde yabancıların kontrollerinde bakım ve idareleri yapılmakta. Bu durum bir zafiyet oluşturabilir ve risk meydana getirebilir. Özellikle devletin stratejik kurumlan, stratejik şirketler bu konuda yerli firmalarla çalışmalı. Devletin bu konuda tavrı net. Cumhurbaşkanlığı bu konuda Bilgi ve İletişim Güvenliği Genelgesi yayınladı. Maalesef Cumhurbaşkanımızın yerlilik vurgusu bürokrasi tarafında karşılık bulmakta güçlük çekmekte. Almanya’nın en büyük veri merkezlerinden birini kurduk. Türkiye’nin en büyük veri merkezlerinden birini Turkcell için kuruyoruz. Ama yerlilik konusunda istenilen noktadan uzaktayız.

İDRİZ ÇOKAL

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu