Makaleler

Türkiyedeki Kafe Restoranları Tasarımıyla Dikkat Çekiyor

İstanbul’un dört bir yanını birbirinden farz kafeler kapladı. Hepsi de tasarımları ile göz dolduruyor İstanbul başta olmak üzere Türkiye, kafe tasarımlarıyla dünya ile yarışır durumda…

İSTANBUL’DA her gün aynı yoldan geçseniz de asla aynı yerden geçmiş olmazsınız. Küçük ya da büyük, mutlaka bir değişiklik olur. Her sabah selam verdiğiniz bakkalın bir önceki akşam kapattığı kepengi bir daha hiç açmadığını fark edersiniz mesela. Ya da bakımsız bir mekanın birkaç gün içinde renklendiğini hatta önüne pötikareli küçük masalar attığını görür, gülümsersiniz. Bir devinim halindedir İstanbul; insanları, sokakları ve mekanlarıyla?

kafe tasarimlari

Özellikle son yıllarda İstanbul’un ara sokaklarında gezerken Karaköy’de, Moda’da ya da Beyoğlu’nda birbirinden cazibeli kafelerle karşılaşmanız, yeni yerler keşfetmeniz mümkün.

Farklı tasarımlarıyla oldukça davetkar olan bu kafeler çay, kahve içmek, bir şeyler atıştırmak, kitap okumak ve günün karmaşasından uzaklaşmak için birebir. Kimisi uzun ahşap masaları kimisi de rengarenk koltukları ile dikkat çekiyor. Biz de kapılarından içeri adım atmak için heyecan duyduğumuz bu kafelerin yolunu tutuyoruz. İlk durağımız Karaköy. Semt son yıllarda birbiri ardına açılan kafelerle adeta bir yeme içme merkezi haline gelmiş durumda. Ops, Naif, Nar Dükkan ve Dem bu yerlerden sadece birkaçı.

EV SICAKLIĞINDA DEKORASYON

60 farklı çay çeşidiyle çay tutkunlarının uğrak mekanı olan Dem, tasarımıyla da ilgi odağı. Buraya gelenlerin yaptığı ilk şeylerden biri mekanın fotoğraflarını çekip sosyal medyada paylaşmak. Bu da mekanın kısa sürede ünlenmesini sağlamış. Bundan iki yıl önce kapılarını açan Dem, tarihi bir Karaköy binasında hizmet veriyor. Tarihi yapı korunarak yapılan restorasyon semtin ruhunu kafeye taşımış adeta. Dem Karaköy’ün dekorasyonu Mars Mimarlar’dan Cem Yücel ve Pelin Serin’e ait. Dekorasyonun çok kültürlü çay yelpazesi ve hedef kitlesi ile uyumlu olmasına çalışılmış. Bunu, “Çok kültürlülükten doğal bir kaos doğar, kaos renkli, canlı ve dinamik olur” diye anlatan Dem Cafe Kurucu Ortağı Eylül Görmüş, steril ve suni bir dekorasyondan kaçındıklarını belirtiyor. Dekorasyonun ev sıcaklığında olması da bilinçli bir tercih. “Çayın çağrıştırdığı temel şeyleri, ev, huzur, yuva, sıcaklık duygularını yansıtan bir mekan arzu ettik” diyen Görmüş, kafeye gelenlerin de bu duyguyu hissettiklerini ve “Ev gibi, sanki arkadaşımıza oturmaya gelmişiz gibi hissediyoruz burada” şeklinde yorumlar aldıklarını söylüyor.

TARİHİ DOKUYLA ENDÜSTRİYEL TASARIM

Dem Cafe’den sonra Karaköy’deki ikinci durağımız Ops Cafe. Yüksek tavanı, yığma duvarları, retro koltukları ile Ops Cafe sakin bir ortam vaat ediyor. 100 yıllık bir bina olan Nimet Han’da bulunan mekanın tasarımı yapılırken hanın tarihi dokusu ortaya çıkarılmaya çalışılmış. Kafenin sahiplerinden Esin Sözer Kalender aynı zamanda bir iç mimar. Dolayısıyla tasarımda O’nun imzası var. Kafenin tasarımını oluştururken tüm dünyada da popüler olan ‘endüstriyel tasarım’ akımından faydalandıklarını anlatan Kalender bunu “Tüm dünyada buna benzer örnekler mevcut. Tarihi yarımadada yer alan kafe ve restoranlarda eski dokuyu korumak üzere çıkan bir tarz var. Bunu yine ham metal malzemelerle birleştirdiğiniz zaman endüstriyel tasarıma ulaşabiliyorsunuz” diyerek anlatıyor.

MEKANDA AYDINLATMA ÖNEMLİ

Tasarımı bir ay yapımı ise iki ay süren kafenin eski tuğlalarını ortaya çıkarmak zor ve uzun süren bir iş olmuş. Bu tarzı yakalama konusunda ısrarcı olduklarını kaydeden Kalender, yer döşemesinde 65 metrekarelik bej mermer kullandıklarını söylüyor. Koltuk ve sandalyeleri Cumba Selection ve Mudo mağazalarından aldıklarını belirten Kalender ortadaki büyük masayı da Layık Dekorasyon’a yaptırdıkları bilgisini veriyor. Mekanın aydınlatması da Lumiere Jilber Cincioğlu imzası taşıyor.

SAMİMİ VE ŞIK

Karaköy’den yavaş yavaş Taksim’e çıkıyoruz. Karaköy’ün meşhur Kamondo Merdivenleri’ni tırmanarak Galata’ya varıyoruz. Galata Kulesi’ne selam verdikten sonra yönümüzü Serdar-ı Ekrem Sokak’a çeviriyoruz. Kapısının önünde kurulmuş

masalarla Santral Dükkan karşılıyor bizi. Kafenin hem sahibi hem de tasarımcısı olan Defni Sofuoğlu içeri girildiğinde bir evin salonunda olma sıcaklığı, samimiyeti ve şıklığını yakalamaya özen gösterdiklerini söylüyor. Kafenin dekorasyonunun tamamlanması bir buçuk ay sürmüş. Aslında mekan kafe olmadan önce üstündeki otelin kahvaltı salonu olarak kullanılıyormuş. Sofuoğlu burayı içindeki demirbaşlarla beraber devraldıklarını ve tarzlarına uygun olmayan bazı parçaları değiştirdiklerini anlatıyor. Kafenin ortasındaki büyük masif masa müzedeyken sergileme ünitesi olarak altında rafları ve dolaplarıyla kompakt bir şekilde kullanılıyormuş. Sofuoğlu kafede işlevsel olarak kullanabilecekleri bir parçaya dönüştürmüş bu masayı.

KOMŞUDAN ÇİNİ, AVİZE, MASA

Sofuoğlu bu gibi işlerde yerel ustalarla çalışıyor. Mesela kiraz masaların üstünü mahallede atölyesi olan çinici Sadullah Usta kaplatmış Sofuoğlu. Orta büyük masayı ise Ümraniye’de atölyesi olan bir marangozla yeniden oluşturmuş. Koltuk ve bazı sandalyelerin Mudo Concept olduğunu kaydeden Sofuoğlu mekanın aydınlatmasına da çok özen gösterdiklerini dile getiriyor: “Akşam olduğunda mum ışığıyla desteklemek üzere dimerla kı-sılabilen aydınlatmalar kullandık. Yine aynı sokakta komşumuz aydınlatma armatürleri satan Lightworks’den birçok aydınlatmamızı aldık. Ama en sevdiğimiz aydınlatmamız Birsen Canbaz’ın tasarımı olan seramik kırmızı biber avize. Ve yine Birsen Canbaz’m bizim için tasarladığı bar üzerindeki aydınlatmalar da mekana girer girmez dikkat çekiyor.”

KÜLTÜR MİRASINA SAYGILI

İstiklal Caddesi’nin kalabalığına karışıyoruz. Çünkü bu seferki istikametimiz Cihangir. Heirloom Cafe’nin tarih kokulu atmosferinde bir kahveyle günün yorgunluğunu atıyoruz. Buranın sahiplerinden Dilek Çamlı, kafenin bulunduğu binayı bir kültür mirası olarak görmüş ve orijinaline sadık kalmayı ilke olarak benimsemiş. Çamlı için doğada ve yaşanmışlığı olan tüm değerlerde sürdürülebilirlik önemli. Bu nedenle İstanbul’un mimari ve sosyolojik tarihinden ödünç aldıkları bu mekanı layıkıyla İstanbul’a geri kazandırmayı misyon edindiklerini söylüyor. 115 yıllık bu tarihi binanın iç ve dış tasarımın tamamlanması bir yılı bulmuş. Tasarım konusunda profesyonel bir destek almadıklarını belirten Çamlı, tasarım işini inşaat mezunu kardeşinin yürüttüğünü kaydediyor.

Kafenin tasarımında organik malzemeler kullanılmasına özen gösterilmiş. Kafede bulunan masa, sandalye, mutfak dolapları gibi eşyalar da yerel marangozların el emeği göz nuru çalışmalarının sonucu ortaya çıkmış. Banyo ve mutfaklarda doğal mermerin, geri dönüştürülmüş eski hamam kurnalarının, cam seramiklerin kullanıldığını anlatan Çamlı kafenin ötesinde binanın tasarımıyla ilgili şu bilgileri de paylaşıyor:

“Daireler Anadolu’nun bir çok bölgesini temsilen küçük el tezgahlarında dokutulmuş kök boya kullanılan el dokuması halılarla dekore edildi. Elektrik anahtarları ve prizler bakalit olup, Anadolu’nun değişik şehirlerinden toplandı. Ayrıca, binada kullanılan duvar kağıtları eski baskı makinelerde su bazlı mürekkepler kullanılarak ve sürdürülebilir ormanlardan gelen ağaçlardan üretilen duvar kağıtları. Bu duvar kağıtlarının yapıştırılmasında kullanılan zamk ise buğday bazlı.”

MİRASI SÜRDÜREN BİR ANLAYIŞ

Binada sıva altında kalmış 1902 yapımı orijinal süpürgelikler binanın o dönemki sahiplerinin evin iç tasarımında Ingiltere’de başlamış olan Arts and Crafts hareketinden etkilendiğinin bir kanıtı. Çamlı, endüstriyelleşmeye karşı çıkan, doğal malzemeye, yaratıcılığa, küçük üreticiye, zanaatkar işçiliğine önem veren bu hareketin mirasını binalarında yaşatmaya çalışıyor. Sanat ve zanaatkarlar akımının yaratıcısı Willi-am Morris tarafından 1800’lerin sonunda tasarlanan duvar kağıtlarını aynı adı taşıyan firmadan ithal ettiklerini anlatan Çamlı, bu şekilde o döneme atıfta bulunmak istediklerini kaydediyor.

KAFELER ARTIK DAHA DAVETKAR

Çamlı ile vedalaşıp Avrupa Yakası’ndan Asya’ya uzanıyoruz şimdi de. Kadıköy’ün Moda semti kafe bolluğu açısından Karaköy ve Cihangir’i aratmayacak nitelikte. Kadıköy sakinlerinin diz üstü bilgisayarlarını alıp kahve eşliğinde çalışmayı tercih ettikleri yerlerden biri de Montag Cafe. Kafe modern çizgilerle tasarlanmış olsa da sıkıcı olmayan, dozunda bir karışıklığa ve davetkar bir sıcaklığa sahip olmasını istediklerini anlatan Montag Cafe Ortağı Emin Pazarlıoğlu kafenin tasarımı için Maya Tasarım Kurucusu İç Mimar Paulina Özlem Pazarlıoğlu ile çalıştıklarını belirtiyor.

Kafenin yepyeni ve tertemiz bir görüntü vermesi yerine yaşanmışlık duygusu olan bir mekan olmasına özen gösterdiklerini aktaran Pazarlıoğlu, bunun için zeminde yeni döşeme yapmayıp mevcut seramiğin altından 60 yıl önce yapılmış çini zemine ulaştıklarını ifade ediyor.

PORTEKİZLİDEN İLHAMLA DUVAR RESMİ

Ancak Montag Cafe’nin tek özelliği yaşanmışlık hissi uyandıran tasarımı değil. Kafenin en göz önünde olan duvarı, farklı teknikle yapılmış bir duvar resmi ile kaplı. Herkesin dikkatini çekecek ve akılda kalacak bir duvar resmi yaptırmak istediklerini anlatan Pazarlıoğlu belli ki amaçlarına ulaşmış. Portekizli sanatçı Vhils’in binaların dış cephelerine sıvaları kırarak yaptığı dev portrelerden çok etkilendiklerini ifade eden Pazarlıoğlu kafenin duvarında da bu yöntemi uyguladıklarını kaydediyor.

Uzun ahşap masalarıyla dikkat çeken kafenin mobilyalarını satın almayıp yaptırmayı tercih ettiklerini belirtiyor Pazarlıoğ-lu. “Masaların mermer tablalarını, dökme demir ayaklarını kendimiz seçip bir araya getirdik. Özel bir marka tercihimiz olmadı. Yalnız sosyal masamızı ve üzerinde asılı olan aydınlatma elemanlarını Mudo mağazasından aldık” diyen Pazarlıoğlu kafede bulunan eşyalarla ilgili şu bilgileri veriyor:

“Etrafındaki tabureleri kendi iskeletçimize tasarlayıp yaptırdık. Masaların etrafındaki sandalyeleri Çağlayan’dan aldık. Barımız, değişik oturma şekilleri ve bakış açıları sunan deskleri-miz, sade kitaplık ve dergiliğimiz ile rahat sedirimiz tamamen bizim için özel tasarlandı.”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu