Makaleler

Radyasyon günümüzün en büyük sorunu

ETRAFIMIZ radyoaktif ışınımların etki alanı içinde. Bunların bir bölümü geçici, büyük bölümü ise kalıcı. Yüksek radyoaktiviteye uğrayan alanlar içinde yaşayanların sağlıklı yaşam sürdürme şansı daha az. Eğer sürekli yorgunluk çekiyorsanız, olur olmaz enerji yitimine uğruyor, sürekli mide bulantısı .. yakanızı bırakmıyorsa temel neden sürekli radyasyon yayılım alanı içinde olduğunuzu gösterebilir.

Bu ifadede ‘sürekli’ sözcüğü önemli. Herhangi bir enfeksiyon, yaralanma, patolojik olmayan kanamalar, antibiyotik kullanımı sürekli olmadıkça pek sorun teşkil etmez. Sürekli ifadesi ise ‘kronik’ tanımını çağrıştırır; belki de sorunun temel kaynağının ‘radyasyon hastalığı’ olduğunu ortaya koyabilir. Burada temel etken çıkan belirtilerin devamlılığıdır. Konu doğrudan tıp alanına girdiği için fazla argüman koyamıyorum. Bu konuda daha açıklayıcı bilgileri işin uzmanlarından alabilirsiniz.

CEP TELEFONLARI VE RADYOAKTİVİTE

Her şey ‘radyoaktivite’ dediğimiz elektromanyetik ışımaların dozuna ve parçalanmasına bağlı. Bu konuda başta nükleer santrallerin geldiği ‘Çernobil Olayı’ hala hatırlarda. Aradan yıllar geçmesine rağmen sızıntılar eser miktarda da olsa devam edip gidiyor. Asıl sorun bugün hiç ummadığımız basit gibi görünen yerlere de yoğunlaşabiliyor. Herkesin elinde birer cep telefonu ve onun olur olmaz yerlerde pervasızca kullanımı, insan vücudu adeta radyoaktivite ürünleri depoluyor.

Yolda yürürken ağaca çarpan birini görmek artık güncel manzaralardan biri; elinde telefonla etrafını görmeden ilerleyenler artık bizi şaşırtmıyor. Daha kötüsü de var: Çift şeritli bir yolda otomobil kullananlara dikkat edin, birçoğunun eli kulağına dayanmış sürekli telefonla konuşuyor; diğer eli direksiyonda. Bu görüntü otoyollarda çok daha fazla ve altlarındaki otomobil son hızla gidiyor.

Evet, her şey bu kadarla sınırlı değil; yolda, caddede yürürken sürekli kendi kendine konuşan, sanki karşısında biri varmış gibi yüz ifadeleri ve mimikleri değişen insanlar görüyorsunuz; aslında bunların psikolojik sorunu filan yok, mobil telefonlar cepte, kablo bağlantısı kulakta. Rahatça sohbet edip yürüyorlar. Hatta bağlantıların kablosuzu da var. Kendi kendine konuştuğunu sandığınız kişiler yürürken bolca sohbet ediyor, gülüyor, kahkaha atıyor.

HER YERDE, HER ANDA

Olur olmaz yerde; metroda, otobüste, bekleme salonunda, restoranda, kebapçıda, kahvehanede, çay bahçesinde, hastanede, resmi dairede, hatta huzur evinde ve aklınıza hayalinize gelen gelmeyen her yerde cep telefonu.

İhtiyaç molası verdiğiniz ya da yakıt aldığınız bir istasyonun tuvalet bölümüne girdiğinizde yanı başınızdaki kabinden konuşma sesleri geldiğinde şaşırmayın İçeride iki kişi yok; sadece ihtiyaç giderirken cep telefonuyla sohbet eden, biraz peklik çekse de bol bol rahatlayıp arkadaşlarıyla sürekli konuşan lafazan biri var.

Örnekleri çoğaltmak mümkün. Realitenin getirdiği sonuçlar ise korkunç boyutlarda.

Yüksek miktarda radyasyon, çeşitli hastalıklar ve kansere giden yolda tipik belirtiler. Yüz yüze sohbetteki sihrin kaybolması bir tarafa; giderek içine kapanmakta olan, giderek yalnızlaşan bir toplumun geldiği yer tam da burası! Peki, durum nereye gidiyor?

-Bir başka örnek daha verelim: Yeni bir araba alıyorsunuz. Şık, gösterişli ve son teknolojiyle \ donanmış bir araba. Kullanma talimatını açıyorsunuz arabanın mekanik bölümlerini anlatan sayfalardan çok, elektronik haberleşme bölümünü anlatan bin bir marifetin sığdırıldığı bölümler var. Motor ve teknik aksam değil, nasıl sohbet edeceğiniz, otomatik akşamların sadece sesli bir komutla nasıl harekete geçirileceği anlatılıyor. Hatta bunları arabanın kullanma kitabına sığdıramayan, ayrı bir kitap halinde sunan markalar var.

YAŞAMSAL DENGENİZİ BOZABİLİR

Mobil telefonlar bu işin görünen bölümü. Daha hassas konular da gündemde: İkamet yerinin zemin özellikleri, yeraltı katmanlarının içeriği, arka plan radyasyon kaynaklarının yarattığı komplikasyonlar, havaya karışan bazı radyoaktif partiküllerin solunmasıyla ortaya çıkan sendromlar, ofis gibi ortak çalışma alanlarında saatlerce mesai yapılması sonucu alman yüksek radyasyon değerleri, hastanelerde gerçekleşen röntgen ve tomografik taramalar, çok uzun ve devamlı uçuşlar sonrası oluşan sonuçlar insanların yaşamsal dengesi bozabiliyor.

Evlerin yanı başından geçen yalıtılmamış çıplak enerji nakil hatları, yerleşim yerlerinin içine kadar sokulan dev pitonlar, kentlerin ortasında radyasyon yalıtımı yapılmamış üstünkörü yapılar içinde onlarca çalışanı barındıran trafo merkezleri… Ve günümüzde enerji nakil kablolarını yer altına alamayan bazı yerleşimlerde ‘bize bunlardan bir şey olmaz’ diyen yönetimler, yüksek radyoaktivite saptanan kaplıcaların öne çıkarılması gibi bu işleri hafife alan anlayışlar… Oysa her türden radyoaktif ışımayı ve radyasyon üreten nesneleri es geçmek kabul edilebilir hatalar sınıfına girmiyor. Bunlar ciddi sonuçları olan yalnız yetişkinlerin değil, çocukların, hatta gelecek nesillerin hayatını karartacak olaylar.

CEP TELEFONUNUN SAR DEĞERİ

Sormak lazım: Bir akıllı cep telefonu satın alırken ya da bir disüstü almaya karar verdiğinizde işin makyajı ve klasik değerleri dışında ne kadar radyasyon alanı ürettiğine bakıyor musunuz? Bunlar markaların tiplerine göre inanılmaz değişiklikler gösteriyor. Ya da şöyle soralım: Bir ccp telefonu ya da laptop aldığınızda değeri çok ucuz olan hassas bir ölçüm aleti satın almanızı öneren kaç elektronik mağazası tanıyorsunuz? Halbuki Batıda değeri makul düzeyde olan bu aletleri ısrarla tavsiye eden bir çok elektronik mağazası var. Bunlar sadece kazanç amacı gütmeyen, müşteri memnuniyetini esas alan ve biraz daha etik değerlerin öne geçirilmesini benimseyen davranışlar.

Üstelik, bahse konu detektörler yalnız cep telefonunuzun kapsadığı alanın radyasyon potansiyelini ölçmüyor, bulunduğunuz yerin manyetik yönü ve gücünü de belirliyor. Böylece radyasyon yayan alanların niteliği de önceden saptanmış oluyor, ölçüm; kapalı mekanların, aracınızın içinin, ofis ortamının radyasyon değerlerini saptamanıza da olanak tanıyor. Peki, bu duyarhlıklar gösterilmez ise ne olur? Uzmanlar bireyin ‘DNA’sının zarar göreceğini, bağışıklık sisteminin çökebileceğini söylüyor. Daha da kötüsü bazı hücrelerin kanserli yapıya dönüşebileceği yönünde ciddi iddialar da var. Hızlı yaşlanma ise son yıllarda bunun en önemli göstergelerinden biri.

NUR DEMİROK

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu