Makaleler

Patronlar

Patronlar

Annesine dayak atan babasından içten içe nefret eden bir oğlan çocuğu, sessizce ağlarken, büyük yeminler etmiştir. Kendisi evlenip bir “koca” olduğunda karısını asla dövmeyecektir. Oysa rol modeli, o istese de istemese de babasıdır. Başka bir babalık modeli görmediği için yıllar sonra bir gün büyük ihtimalle o da basar dayağı karışma.

Annesinin kumar alışkanlığı yüzünden yıkılan bir evliliğin, ortada kalmış kız çocuğu, bir gün büyük bir yemin eder: O asla kumar oynamayacaktır. Oysa özgürlüğünü elde edip kendi parasını kazanmaya başlar başlamaz ilk oturacağı masa yine kumar masası olur.

Sen, azimli ve hırslı dostum, sen de en büyük amacın olan genel müdürlüğe veya belki patronluğa ulaştığında, bugün patronundan veya amirinden görüp tiksindiğin, yapmayacağına dair kendi kendine söz verdiğin her şeyi tek tek yapacaksın.

Patronlar

Ve yapacağına yemin ettiğin pek çok şeyi ise unutacaksın. Tıpkı bir zamanlar şimdiki patronunun unuttuğu gibi

Bugün henüz ortaokul öğrencisi olan çocuklar senin patronluk yapacağın yıllarda okumuş yazmış birer BeyazYalaka olarak hayatına girecekler ve arkandan senin ne kadar mızmız, zavallı, karaktersiz bir yalaka olduğunu söyleyecekler.

Yine ellerim titremeye başlıyor. Gözlerim kararıyor. Hayal dünyasına giriyorum…

Bir ortaokulun önünden geçerken arabamı yavaşlatıp bahçede koşuşturan çocuklara bakıyorum. Arabanın direksiyonunu aniden sağa kırıp süratle demir kapıya dalıp parçalıyorum. Her şey bir Tarantino filmindeki gibi. Arabayla bahçeye giriyor, o sırada bahçede top oynayan bütün piç kurularının üzerinden geçiyorum. “Sizi adi şerefsizler! Demek siz büyüyünce arkamdan konuşacaksınız ha! Karnınızı ben doyuracağım, evinize ekmek götürmenizi ben sağlayacağım, ama arkamı döndüğümde de bir ton hakaret yiyeceğim öyle mi! Alın bakalım!

Bir korna sesi. Arkamda biriken küçük konvoyun önündeki minibüs şoförü, “Yürüsene be adam!” diye bağırıyor. Yine dalmışım. Gözlerimi açıp kapatarak kendime gelmeye çalışıyorum. Arkadaki korna çalmaya devam ederken elimle aynadan “pardon” işareti yapıyorum adama. Oysa adam nasılsa duymayacağı için arabamın içinde mırıldanarak anasına avradına sövüyorum.

Armut dibine düşer. On beş yıllık kariyerin boyunca sana yöneticilik yapan, diyelim yirmi yöneticin ve patronun oldu. En nihayetinde en tepeye tırmanıp tahtına kurulduğunda, senin patronluğunun ve yöneticiliğinin de olup olacağı, işte bu yirmi adamın bir karışımından ibarettir.

Çünkü patronluğun bir okulu yok ve sen de bu kadim zanaatı ancak patronların ve yöneticilerinin yanında, onlara tahammül ederek geçen yıllar içinde yavaş yavaş öğreneceksin.

Üstelik ne kadar dikkatle takip edersen et, patronluk sanatının her zaman atladığın ve tam olarak öğrenemedi-ğin bir püf noktası kalacaktır.

Oysa “patronluk” gibi bu kadar hayati bir konuda kesinlikle bir okul olmalıydı:

“Patronluk Yüksek Okulu.”

Düşünsene, çok daha basit ve ekstra yetenek gerektirmeyen işlerin bile okulu var. Hatta öyle yasal düzenlemeler, öyle mevzuatlar var ki, sertifikan olmadan en kolay işleri bile yapamıyorsun.

Mühendisliğin, avukatlığın, muhasebeciliğin ve bilcümle meslek grubunun hepsi için zaten bir diploma, yani bir akreditasyon şart.

Veya bir vinç operatörü olabilmek için, yine bir sertifika alman lazım. O sertifika içinse bir kursa gitmeli ve sonundaki sınavda başarılı olmalısın.

Çağımızın en temel becerilerinden birini esas alan şoförlük için bile kurs var. Şoför arayan bir şirkete gidip de, “Benim ehliyetim yok ama çok iyi araba kullanırım,” diye iş başvurusu yapabilir misin?

Peki yüz milyon dolarları, milyar dolarları yöneten bir patronsan? Bunun ehliyeti, sertifikası, belgesi, akreditas-yonu olamaz mı?

Bir şirket, hele de belli bir büyüklüğe ulaşmışsa artık “kamuya mal olmuş” sayılır. Yani kafanıza göre o şirketi bilinçli olarak zarar ettirdiğinizde bu kanunen suçtur. Hem de topluma karşı işlenmiş suç.

Çünkü hem binlerce ailenin her akşam evlerinde içtikleri sıcak çorba hem de genel olarak ülke ekonomisi, patronun şirketi yönetme performansından doğrudan etkilenmektedir.

Demek ki meslekler içinde en büyük sorumluluk, patronların üzerindedir.

İyi ama kanunlar, en önemli “meslek grubu” olan ve aslında bir ülkenin ekonomisini, dolayısıyla da tüm kaderini belirleyen “patronlar için niye “ehil” olma şartı aramaz? Neden bunun bir kursu bile yoktur?

Bu işte bir terslik yok mu sence de?

Yoksa bir şeyler mi saklıyorlar bizden?

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu