Haberler

Korsana balıkçılığı öğretmek

KORSANLIK, geçtiğimiz günlerde bir Türk konteyner gemisinin Nijerya açıklarında kaçırılmasıyla yeniden gündem oldu. Denizcilik tarihi kadar eski olan korsanlığın, 21’inci yüzyılda bile devam etmesi, sorunun çözümden uzak olduğunu gösteriyor.

Yakın zamana kadar Somali kıyıları açıklarında seyreden gemilerin kabusu olan korsanlar, bu kez Afrika’nın batı sahillerinde de faal olduklarını ispatladılar. 2011’de korsanlık zirve yapmış, bir yılda 237 olay kayıtlara geçmişti. Somali ve Yemen’i birbirinden ayıran Aden Körfezi’nde ve Somali açıklarında meydana gelen olaylar, tüm dünya korsanlığının yarıdan fazlasını oluşturmuştu. Sadece söz konusu yılda, fidye, uluslararası deniz nakliyatı, güvenlik, sigorta ve diğer maliyetler gibi nedenlerle kaybedilen para miktarı, 6 milyar 600 milyon doları bulmuştu.

İLGİNÇ VE FAYDALI BİR STK GİRİŞİMİ

Birkaç yıl önce DanimarkalI işadamları ve gazetecilerden oluşan bir grup, soruna çözüm getirmek amacıyla gayriresmi olarak örgütlendi. Örgüte (NGO – Non Govern-mental Organization / Hükümetdışı Kuruluş ya da Sivil Toplum örgütü), “FairFishing” (Adil Balıkçılık) adını verdiler. Amaç, korsanlara balıkçılığı öğretmek, balıkçılıktan daha çok kazanç sağlayacaklarını göstermek ve “Afrika’nın Boynuzu” olarak bilinen bu bölgenin yoksul insanlarına iş oluşturup yaşam kalitesini iyileştirmek, zengin yaşamalarını sağlamaktı.

Somali, Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım örgütü FAO (Food and Agri-culture Organization) tarafından yapılan incelemelere göre yılda 200 bin ton balık tutulabilecek kapasitede. Somali, Afrika’nın en uzun sahile sahip ülkesi. Bu özelliği de Somali’yi, balık avlama potansiyeli en yüksek ülke haline getiriyor. Ne var ki kazın ayağı öyle değil. FairFishing’in ortak kurucusu ve başkanı olan Claus Bindslev, “Bu düşünce kafamızda on yıldan beri vardı. Geç de olsa örgütü kurduk. Bakalım, balıkçılıkla bu eylemleri sona erdirebilecek miyiz? Korsanlık yapanlar, er geç balıkçılığın daha kârlı bir iş olduğunu anlayacaklar” diyor.

YENİ BİR BALIKÇI NESLİ

1991’de iç savaşın patlak verdiği, 2004’te tsunaminin harap ettiği, zaman zaman yaşanan kuraklığın gıda güvenliğini ortadan kaldırdığı, işsizliğin arttığı bir ülkede suça yönelmenin beklenmedik bir durum olmadığını kaydeden Bindslev sözlerine şöyle devam ediyor:

“İlkel şartlarda balıkçılık yapmaya çalışan denizciler bile iç savaşa bulaştı. Bu da onları, sert, acımasız, saldırgan yapmaya yetti. Balık tutmayı bilenler de savaş nedeniyle hayatlarını kaybetti, küçük balıkçı köyleri ortadan kalktı. Şimdi, balık yakalamayı bilmeyen yeni bir kuşakla karşı karşıyayız. Onlara yardım edebiliriz. Bu konuda iyimserim. Birleşmiş Milletler’in tespitlerine göre 1989’da deniz ürünlerinden 15 milyon dolar gelir elde eden Somali, savaşla birlikte geçen yıllarda bu gelirinin hızla erozyona uğradığını gördü. Bilgisiz ve tecrübesiz kuşak, balık avlamak için denize açıldığında da yabancı balıkçıların, Somali sularını adeta istila ettiğine tanık oldu. Bütün bunlara tepki olarak da korsanlığa yöneldi.”

FairFishing, ülkenin iki yarı-otonom bölgesi olan Somaliland ve Puntland’de faaliyet yürütüyor. İlk yaptıkları iş de balıkçılara buz temin etmek ve onlara buz yapmayı öğretmek. Böylece ürünleri taze ve temiz kalacak. Bölge balıkçılarına balık tutma bilgisi verilmesiyle birlikte Somalili balıkçıların pazara sürdükleri balığın tanesi 50 cent’ten 6 dolara kadar çıktı. Çünkü ürün eskisi gibi bozuk ya da bayat olmuyordu.

İLK GELİŞMELER UMUT VERİCİ

Örgüt halen 25 bölgesel balık işletmesiyle birlikte çalışıyor. Bu işletmelerin 50’den fazla teknesi ve 20 satış mağazası bulunuyor. Iç ihtiyacı karşıladıkları gibi komşu ülke Cibuti’ye bile balık ihraç ediyorlar. Bütün balıkçı tekneleri ruhsatlı ve eskiye oranla yüzde 350 oranında daha fazla balık tutuyor.

Gelirleri ise beş kat arttı. İşletmelerin çevresinde oturanlar ya deniz ürünü işleme tesislerinde çalışıyor ya da balıkçılık öğretilen kurslara devam ediyor. Avrupa Birliği’nin bölgeye yaptığı 3 milyon euro’luk hibesi de bölgesel ekonominin canlanmasına büyük katkı sağladı.

Örgütün hesaplamalarına göre eskiden ortalama 260 dolar gelir elde eden her balıkçı teknesi bugün kolaylıkla, bin 300 dolara yakın kazanç elde edebiliyor. Teknelerdeki tayfanın bile geliri yüzde 300 oranında arttı. Somali hükümeti de balıkçılığı teşvik eden yasalar çıkardı ve bir milyon dolarlık bir balıkçılık fonu oluşturdu. Bu gelişmelerin yanı sıra, ülkelerin Somali açıklarındaki ticari gemilerini savaş gemileri eşliğinde geçirmesi, alınan sert tedbirler, korsanlığı cazip olmaktan çıkarıyor. Ama balıkçılık, korsanlığı tamamen bitiremedi. 2018’de hala üç olay görüldü. Çok küçük bir rakam olmasına rağmen halen sürüyor. Bakalım FairFishing, köklü bir çözüm olacak mı? Daha da önemlisi aynı örgüt, NijeryalI korsanları da balıkçıya dönüştürebilecek mi?

Sinyora’nın Adası

Korsanlık bir zamanlar çok kârlı bir işti demek bile hafif kalıyor. Büyükçe bir gemisi ve kötü niyetli tayfası olan herkes, korsanlık yapabiliyordu. Gittiği yerlerdeki zenginlikleri yağmalamak, ülkesine ganimetle dönmek hiç de zor bir iş değildi. Bazıları bu işi, kral ve kraliçelerin izniyle yapıyor, ganimet paylaşılıyordu. Örneğin Kristof Kolomb. Biyografisinde bile “sömürgeci” (colonialist) yazıyor. Kelime, her ne kadar Latince “kent” anlamına gelen “colonia”dan türemiş olmasına rağmen. Egemenliği altına aldığı adalardaki zenginliği yağmalaması yetmiyormuş gibi, yerlilere o kadar kötü davranıyordu ki, böyle yaşamaktansa zehir içip intihar eden yerliler oluyordu. Avrupa ile Hindistan arasındaki deniz yolunu bulan Portekizli gemici Vasco da Gama, önüne çıkan gemilerdeki mürettebatı öldürür, gemiye içindeki mallarla birlikte el koyardı. Hiç bir denizci, “Birkaç keşif yapayım” diye denize açılmıyordu.

Adalar, korsanların en güvenli sığınak yeriydi. Her yağmadan sonra, uygun bir ada bulup saklanırlar, ortalığın yatışmasını beklerlerdi. Ama zamanın haritaları, sadece korsanlara değil, güçlü donanmalara bile oyun oynuyordu. Akşit Göktürk’ün “Ada” kitabında yazdığı bir anekdot, buna örnektir. 1988’de kaybettiğimiz edebiyat eleştirmeni, yazar ve dilbilimci Göktürk, şöyle aktarıyor:

16‘ncı yüzyılda İtalyan bir ressam, dünya haritası çizerken karısı yanına gelmiş ve ‘Şuraya bir ada konduruver, yalnız benim olsun’ demiş. Ressam da bu isteği yerine getirmiş (Kartografi, 14’üncü yüzyılın ikinci yarısından beri var olmakla birlikte bilimsel hale gelmesi yüzyıllar almıştı. Bu nedenle haritaları ressamlar çizerdi]. Bu hayali adaya “Sinyora’nın Adası” deniyordu. Bu haritalara göre seyreden korsanlar, zaman zaman denizcilik becerilerini göstermekte zorlanırdı. Hele hele, İspanyolların yenilmez armadasını bozguna uğratan İngiliz amirali Sir Francis Drake. Dönüş yolculuğunda esir aldığı İspanyollardan ele geçirdiği bir haritayı incelerken içme suyu almayı düşündüğü bir adayla ilgili sorular sormuş. Aldığı cevap karşısında çok şaşırmış. İspanyol esir, ‘Öyle bir ada yok. Sinyora’nın hatırı için haritaya kondu’ demiş ve muzaffer komutan Drake’i, Sinyora’nın hatırına yenik düşürmüştü.

Amerika kıtasının keşfedilmesi ve ticaret yollarının okyanuslara açılması, korsanlığın tüm dünyaya yayılmasına neden oldu. Korsanlar, 17. yüzyılda Amerika’da ve Karayip Adaları’nda etkili olmaya başladılar. Korsanlık yapmak için bir gemiye ve kalabalık bir mürettebata sahip olmak bile gerekmiyordu. 0 yıllarda ticaret gemilerinin gece güvenle seyretmesi için kıyılarda fener amaçlı büyük ateşler yakılırdı. Karadaki korsanlar, bu ateşlerin yerini değiştirip gemilerin karaya oturmasını sağlar, sonra da yağmalardı.

ALEV RIGEL

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu