Makaleler

Kent imajına büyük katkı

İddialı illerin gündemindeki gerçek: Ticari markalarla bütünleşen sportif faaliyetler kent imajına büyük katkı sağlıyor. Pınar Karşıyaka bu konuda çok iyi bir örnek?

İLLER arası rekabet açısından önemli bir konu. Basketbol gibi sevilen bir sporda dünya çapında söz sahibi olmak bugün her büyük kentin rüyası…

28 yıl sonra şampiyonluğu ele geçiren ‘Pınar Karşıyaka’nın sıra dışı başarısı medyada iki hafta boyunca hararetle konuşuldu. Müthiş bir hamleyle öne çıkan spor dünyasının yeni devi ‘Pınar Karşıyaka’ hafızalarda sislenen ‘İzmir İmajı’m yeniden inşa ediyor. ‘Euroleague’e katılmaya hak kazanan takım geçmişin parlak ideallerine dönüşün habercisi aynı zamanda.

Kent imajı

HER ŞEY ‘HALO ETKİSİ’NE BAĞLI

Ticari imaj açısından İzmir’in toplumsal algı düzeyi daha düne kadar sorgulanmaya çalışılıyordu. Süreci analiz eden uzmanlar psikolojideki ‘halo etkisi’ (halo effect) üzerinde duruyor şimdi. Çünkü başarının sosyal psikolojide büyük yeri var.

Ticari markalar ile sportif etkinliklerin birbirini güçlendirmesi yeni bir şey değil. Avrupa’da futbol dünyasına bakın. Ve bizde genç kuşağın gönül verdiği basketboldaki ümit verici gelişmelere… Ticari markaların sporla nasıl bütünleştiğini göreceksiniz.

‘Halo etkisi’ taraftarın, kamuoyunun -dolaysıyla da küresel iş dünyasının- bir kenti nasıl algıladığına bağlı bir şey. Şurası bir gerçek ki; şampiyon olmanın temelinde ‘Pınar’ markasının yadsınamaz ağırlığı var. Şampiyonluk İzmir’e sadece ‘Karşıyaka’ markasıyla değil; aynı zamanda ticari bir marka olan ‘Pınarla birlikte gelmiş oluyor.

Bu birliktelik bir tesadüf müydü? Konu İzmir’in -özellikle iş dünyasında- yıpranan imajı olunca; süreç birden önem kazandı. Kendi dalında başarıya susamış spor ağırlıklı bir marka, ticari başka bir markanın gücüyle birleşip yeniden birincilik kürsüsüne çıktı. Böylece geçmişte dillere destan olmuş ‘İzmir Markası’ yeniden ışıldayıp parlamaya başladı.

İzmir’i yakından tanıyanlar bilir; bir zamanlar yalnız doğal güzelliğin değil, endüstri ve ticaretin de kalbi olan bu eşsiz şehir, zamanla çoğu Anadolu kentine yenik düştü. Kendinden çok gerilerde olan Bursa, Gaziantep, Kayseri gibi kentler sürpriz şekilde hızlı sanayileşmenin merkezi haline geldiler. Bir zamanların İstanbul’uyla yarışan sanayi kenti İzmir giderek kan kaybetti. İşte bu tabloyu sosyolojik anlamda ‘halo etkisi’nin toplum üzerindeki izdüşümüyle açıklamak gerekiyor.

GERÇEK KİŞİLİĞİNE KAVUŞAN KENT

‘Halo etkisi’ nedir biraz daha açalım: Bir kişiyi gördüğünüzde edindiğiniz izlenimlerin toplamına psikolojide ‘halo etkisi’ deniyor. Olumlu ya da olumsuz izlenimler öncelikle iş dünyası, sonra da toplum için önemli.

Bir başka ifadeyle Türkçeye ‘hale etkisi’ olarak tercüme edilen ‘halo’ sözcüğünün güneşin etrafında oluşan ‘corona çemberi’yle pek alakası yok. Türkçede buna ‘ayla etkisi’ de deniyor. Malum, ‘ayla’ sözcüğü esas itibariyle çember demek.

‘Halo etkisi’ psikolojik bir tanım olarak zamanında felsefe okumuş tepe yöneticilerine bugün çok şey ifade ediyor. Şimdi pek takan olmasa da eski kuşak yöneticiler bu kavramı az çok biliyor.

Örnek olması açısından konuyu birey bazına indirgeyerek dramatize edelim bir an: Diyelim ki bir şirketin yönetim kurulu başkanısınız ve bir genel müdür adayıyla mülakat yapacaksınız. Kapı açılıp da aday içeri girmeden CV’sine şöyle son bir kez göz atıyorsunuz. Gördüğünüz manzara şu olsun: Mükemmel İngilizceyle kaleme alınmış kişinin geçmişini anlatan sayfalar parlak başarılarla dolu. Zeki bir gülümsemeyle takviye edilmiş fotoğraftan aldığınız izlenimler de çok müspet. Hemen davet ediyorsunuz kişiyi. Ofisinizin kapısı yavaşça açılıyor ve genel müdür adayı içeri giriyor.

O da ne! Neredeyse çökmüş, bitmiş, küçülmüş bir adam! Yüzünde kederli insanlarda görülen derin çizgiler birer ünlem işareti gibi. Zayıflıktan kemikleri görünen elini uzatarak size doğru bitkin bir hamle yapıyor. Bembeyaz ütüsüz bir kostüm giymiş üstelik. Boynunda da kocaman bir papyon?

İstemeyerek yer gösteriyorsunuz. Mülakat başlıyor. Lâkin siz notu çoktan vermiş durumdasınız. Eski kafalı rahmetli babanızın sözü geliyor aklınıza hemen: “İnsanın düşkünü beyaz giyer kış günü!” (Psikolojide koşullayıcı önyargı durumu)

Gösterdiğiniz yere otururken şöyle göz ucuyla bir daha süzüyorsunuz adayı. Bu eski nesil papyonlu çökmüş adam mı bunca başarının sahibi? Peki, ama şu sakal tıraşı inadı de ne oluyor? Birkaç gündür sakalları iyice uzamış. Adam konuşurken iki de bir sakalını kaşıyor üstelik.

KISSADAN DERS ÇIKARMAK

İşte olumsuz anlamda dramatize edilmiş bir ‘halo etkisi’ öyküsü. Tek taraflı müthiş bir önyargı durumu. Örnekleme bu ya; papyonlu, beyaz elbiseli çökmüş adam belki de sosyolojik algıda eski prestijini yitirmiş İzmir’in kendini temsil ediyor.

Hak etmediği şekilde bir takım önyargılarla aşağılanmış, siyaseten dışlanmış, sermaye birikimi sürekli kıskanılmış geçmişin o efsane kenti?

Evet, benzer önyargıları bugün yerle bir etmiş İzmir’in bilhassa İstanbul piyasasındaki menfi imajını tarihsel bir notla değiştirmiş bulunuyor ‘Pınar Karşıyaka’.

“İzmir eski İzmir değil, sermaye kaçıyor, girişimci aileler parçalanıyor, yaşam İstanbul’da, onlar hep öne geçiyor. Heyhat!..” diyenlere yanıt oluyor bu sıra dışı başarı. Aslına bakılırsa İzmir kendi tarihi içinde şampiyonluk çizgisinin altında olmadı hiçbir zaman. İlk sanayi girişimleri bu kentte başladı. İhracat İstanbul’dan önce burada filizlendi. Her konuda ilkler burada yaratıldı. Zamanla İzmir’deki dinamizm tüm Ege Bölgesi’ne yayıldı. Denizli, Manisa gibi iller geçmişin İzmir’ini örnek alarak sanayi kenti haline geldiler.

Çoğu aile gerçekten parçalanırken ülke ekonomisine yön veren birkaç girişimci kurum ‘İstanbullu’ olmayı kabullenmedi. İşte ‘Pınar Karşıyaka’nın bugünkü başarısı son tahlilde bu direncin tecellisi ve tescilidir. Hem de yadsınamaz bir gerçeklikle…

BUNDAN SONRASI POZİTİF ALGI

İşin sosyolojik boyutuna dönelim tekrar: Spor yoluyla da olsa bir kentin yeniden lider olmasında iki tema rol oynar: Yapısal ve etkisel değişim… Yapısal değişim dış görünüşle, etkisel değişim kazanılan başarılarla oluşur. İzmir bu süreci yaşıyor şimdi. İstanbul’la bir kez daha imaj rekabetine giriyor.

Bilinir ki sosyal psikoloji açısından günümüzde bir kentin toplum üzerinde daima pozitif anlamda ‘halo etkisi’ yaratması gerekir. Geçmişte bu süreci epey aksatan İzmir, ‘Pınar Karşıyaka’ sayesinde yeni atılımlara yelken açıyor. Görüntü, dün olduğu gibi yeniden iddialı bir kent olmak!

Süreci sportif algı yoluyla yaratanlara derin hayranlık duymak lazım. Hem de basketbol gibi mücadele ruhu yüksek bir alanda. İyi tasarlanmış bu imaj mühendisliği artık sadece İzmir’i değil, aynı zamanda tüm Türkiye’yi kucaklıyor.

SERMAYE İMAJLA GÜÇLENİR

İlk belirtiler yukarıda bahsettiğim sürecin yapısal katmanını oluşturuyor. Etkisel bölümde ise olumlu mesajlarla geleceğin o büyük İzmir’i var. Türkiye’nin (özellikle de genç nüfusun) değer yargılarını, beklentilerini ve tatmin duygusunu cilalayarak bunu sürdürülebilir bir aksiyon haline getirmek lazım. Özellikle de iş dünyası katında uluslararası yatırımlar ve girişim iklimi açısından…

Sözlerimi yine sosyolojik bir tespitle bitiriyorum: Yaşayan bir kentle ilgili negatif imajlar alırsanız tüm yargılarınız negatif olur. Pozitif etkiler alırsanız kentin kaderi değişir, içiniz yatırım arzusuyla dolar. Ekonomik kaygıların arttığı şu günlerde belli ki imaj meselesi çok daha önemli! İşte tüm iddiaların imaja dönüştüğü İzmir yeniden karşımızda… Bize de ‘Pınar Karşıyaka’yı bir kez daha tebrik etmek düşüyor?

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu