Makaleler

Farklılığa giden yol marjinal olmaktan geçer

İşin sırrı biraz marjinal olmakta. Yetenekli her insan imkân yaratıldığında aykırı düşünceyi yakalayacak ve başarıyı yaratacak kıvraklığa sahip olabilir…

marjinal-olmakAŞAĞIDAKİ basit girişimleri farklılaştıran örnekleri bir tarihlerde anlattım mı anımsamıyorum. Belki tekrar olacak ama yeniden hatırlatmaya değer…

Çoğumuzun popüler kültür jargonuyla ‘marjinallik’ olarak dillendirdiği aykırı düşünceye ilişkin görüşlere bu sayfalarda sık yer veriyorum. Sıradan sayılacak girişimlerin bile nasıl farklılaşıp marjinalleştiğine ilişkin aşağıdaki örnekler geçen ay Türkiye’nin en büyük kuramlarından birinde örnek vaka çalışmalarına konu oldu.

Sonuçta hep birlikte şuna inandık: Farklılaşma ve değişim dediğimiz şey önce marjinal olmaktan geçer. Yenilik iklimi ise devamlı marjinallikten beslenir.

RESTORAN KARELİ

O yılları yaşayanlar bilir; yıllar öncesinin Ankara’sında Sıhhiye ile Kızılay Meydanı arasında ‘Kareli’ isimli bir pub restoran karışımı bir yer vardı. Şimdi orası trafiği hızlı bir pasaja dönüştü galiba.

Zamanın yalnız politikacıları değil, Başkentin bürokratları, sanat insanları genellikle orada toplanır, herkes birbirini tanırdı. Çoğu zevat o yılların ünlü mekânı Büyük Sinema’nın hemen yan arkasında yer alan ‘Piknik’i es geçer her akşam ‘Kareli’nin masalarında sosyalizm üzerinden vatan kurtarır, açıktan söyleyemediği tüm aykırılıkları burada dile getirirdi.

Mekân her şeyin kare şeklinde tasarlandığı bir yerdi. Restoranda tabaklar çanaklar kare şeklindeydi. Mekâna asıl karakterini veren görüntü ise duvarların yekpare kare şeklinde ahşap plak ya da hasırla kaplanmış olmasıydı.

Masalar, resimler, aplikler dört köşeydi.

Hatta sandalyeler bile düşey ve yatay karelerin bileşiminden oluşmuştu. Yer döşemeleri kare, tavan kare, kapılar kare ve nihayet tuvaletler bile kare şeklindeydi.

Aşçı kare şeklinde bone takar, garsonlar kareli gömleklerle servis yapardı. Her şeyin kareli olması belki de o mekâna yalnız geometrik anlamda değil, felsefi düşünce açısından da ayrı bir anlam yüklerdi.

Servis edilen köfteler başta olmak üzere, ekmek dâhil tüm mutfak mamulâtı da yanılmıyorsam kare şeklindeydi. Kaşık ve çatallar da bu sıra dışı düşüncenin etkisiyle sapları aynı kalmış, uçları kare formuna dönüşmüştü.

‘KURU’NUN NİMET OLMASI

Girişim dünyasında beni etkileyen bir başka aykırı düşünce örneği ise yine yıllar önce bir arkadaşımın oldukça ilginç bir projesiyle ilgilidir. Yüksek mühendis olan dostumun en büyük hayali o tarihlerde İstanbul’da pek meşhur olmaya başlayan fastfood kültürünün temsilcilerine alternatif olacak aykırı bir sistem yaratmaktı.

Farklılık, fastfood’un simgesi tost ve hamburger gibi Amerikan mamulatı şeyler değil, bu topraklarda bizim ulusal yemeğimiz sayılan kuru fasulye olmalıydı.

Müşterilere tek kullanımlık özel kâselerde halis kemik suyunda pişirilmiş kuru fasulye ile tereyağlı pilav verilecek; arkasından da isteyene Osmanlı usulü mis gibi zerde ikram edilecekti. Tüm menü bundan ibaretti.

Giderek genişleyeceğini ümit ettiği mini restoranlar sayesinde tüm İstanbul gayet ucuza sağlıklı bir lezzeti yeniden keşfedecek; fasulyenin nimet olduğuna bir kez daha tanık olunacaktı.

Üstelik bana oldukça itici gelen, mühendislik dürtüsüyle bulduğu, kuru fasulye + pilav İkilisinden türeme ‘kurupil’ saçmalığı da müthiş bir marka olacaktı böylece.

Ne yazık ki bu aykırı düşüncenin yaratıcısı değerli dostum yurtdışmdan aldığı bir iş teklifiyle uzak diyarlara gitti de İstanbul kenti epey gürültü yaratacak bu aykırılıktan epeyce mahrum kaldı. Sonradan öğrendim ki bu fikrini orada hayata geçirmiş, üstelik bir de dönerci zinciri kurmuş.

OLMAK YA DA OLMAMAK

Bir başka örnek ise şimdi ismini vermeyeceğim ünlü bir yazar şair olan kıdemli bir dostuma aittir. Zamanında en üst düzeyde iyi bir eğitimci olmasına rağmen bohem alışkanlıkları nedeniyle para kazanmakta zorlanan dostum Türkiye’de edebiyata ve edebiyatçıya değer verilmediğini söyler, sürekli yeni geçim yolları arardı. Şöyle kafasına uygun bir kitapçı dükkânı açsa tüm ideali gerçekleşmiş olacaktı.

Herkesin yaptığı kitapçı ve kırtasiyecilik gibi birbirini taklit eden işler onu kesmiyordu. Öyle bir kitapçı dükkânı açmalıydı ki kendi edebi kişiliğine uygun bir şey olsun, hem de sadece İstanbul’da değil Türkiye çapında…

Yaratıcılıkta ben haddimi bilirim ama bir fikir kıvılcımı için beni çok sıkıştırırdı. Bir İngiltere seyahatinin hemen ertesinde gördüklerimi kendisine naklettim.

O zamanlar-pek acemisi olduğum Londra’da Kraliçe’nin mabeyincisine benzer asil tavırlı bir adamın oldukça ağırbaşlı düzenlenmiş aristokrat dükkânında sadece William Shakespeare’le ilgili kitaplar gördüm. West Hampstead’de maroken koltuklu büyülü bir kitapçı dükkânıydı burası.

Oysa hemen yanı başında bir başka dükkânda ise Milton, Smollett, Hume, Byron, Dickens gibi yazarların kitapları dizilmişti.

Sonradan öğrendim ki her iki yer de aynı kişiye aittir.

Hoş bir pazarlama taktiğiyle Shakespeare’e bir ayrıcalık tanınmış, koca mağazanın tümü ona tahsis edilmiş.

Dönüşümde dostuma her iki mağazanın müşteriyle dolu olduğunu, ama Shakespeare’le ilgili kitapevinin önünde yerli yabancı insanların kuyruğa girdiğini söyledim.

Sevgili dostum bu fikri pek tuttu. Sonradan kendi kafasında geliştirdiği bir başka projeye bu sıra dışı aykırılığı uyarlayıp öğretmenlikten işadamlığma geçti. Bu öyküden esinlenerek kurduğu işinde şimdi büyük işadamlığma oynuyor. Ve bence de oldukça başarılı oldu.

■ İnsanlar aykırı düşünceler üretip marjlnalleşmeseydl bugün uygarlık dediğimiz o sihirli evren oluşmayacaktı. Hatta insan zekâsının asırlar boyu devam eden ilerlemesi duracak, zekâyla ilgili kuşaklar ötesine devşirilen genetik transfer sekteye uğrayacaktı.

■ Her şey ideolojilerin gücü ve kültürüyle sınırlı değildir. Her düşünceyi farklı pencereden gören insanlık, bugün yaşamakta olan beş ayrı uygarlığa damgasını vurmuş durumda. Batı Kültürü aykırı düşüncüler üretebildiği için bugün liderlik koltuğunda oturuyor.

■ Kabul etmek gerekir ki neden sonuç ilişkilerini sorgulayan ve her sistemin felsefi boyutunu tartışmaya açarak uç noktalara ilerleyen insanlık, en heyecan verici icatlarını ancak bu sayede gerçekleştirebilmiştir.

■ Kısacası biz, dünyaya kapalı olduğumuz yıllarda bile aykırı düşüncelerle basit yenilikler üretebilmiş bir toplumun üyeleriyiz. Yalnız ülke içinde değil, dünyada da bu yeteneğimizi göstermeye az da olsa devam ediyoruz. Tabii, şimdilik sadece belli iş alanlarında. Ne yazık ki felsefe, tıp, edebiyat, bilim gibi alanlarda alacağımız daha epey mesafe var.

Nur Demirok / Para

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu