Haberler

Essen, Avrupa’nın yeni yeşil başkenti

Bir zamanlar Almanya’nın kömür karasıyla tanınan sanayi kentiydi. Geçenlerde Avrupa Komisyonu tarafından “en yeşil kent” seçildi. Essen bunu nasıl başardı? Kendisi gibi örnek şehirlerin özellikleri ne? İşte size bu soruların yanıtları…

AVRUPA’NIN 2017 için yeni yeşil başkenti belirlendi: Almanya’nın Essen şehri. Bir zamanlar kömür yataklarının çevreyi mahvettiği Ruhr bölgesinin kalbindeki kent, nasıl oldu da yeşillendi, hem de Avrupa’nın en yeşil kenti seçildi? Kentleri yeşil yapan unsurlar neler?

Kentler genelde iş ve finans çevrelerinin yoğunlaştığı merkezler olarak biliniyor. Son derece kalabalıklar ve yaşanması kolay olmayan beldeler. Her gün buralara kırsal kesimden göç oluyor. Sadece Hindistan ve Çin’de önümüzdeki on yılda 300 milyon kişi kentlere göç etmiş olacak. Bu durumda kentleri yeşil hale getirmek oldukça güç.

Essen

En yeşil kent unvanını almaya hak kazanan yerleşim merkezini, Avrupa Komisyonu belirliyor. Bunu da iki yıl öncesinden ilan ediyor. 2017 için yapılan seçim öncesinde, Hollanda’nın Nijmegen ve İsveç’in Umea kentleri başta olmak üzere 12 aday bulunuyordu. Komisyon, çevresel sürdürülebilirlik esasına dayalı olarak puan veriyor. Kentlerin ne kadar yaşanır hale getirildiği, kişi başına düşen yeşil alan yüz-desi, toplu taşıma araçlarının kalitesi, iklim değişikliği ile nasıl mücadele edildiği, geri dönüşüm oranları, havasının temizliği, kentte yaşayan sakinlerin memnuniyet derecesi, belediye hizmetlerinin hangi alanlarda yoğunlaştığı gibi kriterleri dikkate alıyor. Avrupa’da bu unvanı fazlasıyla hak edecek binlerce kasaba mevcut. Ama ödül, nüfusu 100 binden fazla olan kentlere veriliyor.

2016’nm kazananı, Slovenya’nın Lubliana kentiydi. Bu yılın birincisi, Bristol/îngiltere, geçen yılın galibi ise Kopenhag’dı.

2017 Birincisi: Essen

600 bine yakın nüfusuyla Almanya’nm dokuzuncu büyük kenti. Ülkenin en önemli kömür ve çelik merkezlerinden Ruhr Havzası’mn ortasında. Kente nefes veren göl Baldeney Rezervuarı, 1930’lu yıllarda işsiz kalan binlerce Ruhr işçisi tarafından sadece kazma kürekle kazılarak oluşturulmuştu. Türkler 16 bin nüfusla en kalabalık azınlığı meydana getiriyor. Kentte tramvayların geçtiği rayların arası bile yeşillendirilmiş. Yerli yabancı pek çok şirketin faaliyet gösterdiği Essen, gelecek yıl ülkenin en büyük yenilenebilir enerji şirketinin karargahı olacak.

2016 Birincisi: Lubliana

Slovenya’nm başkenti ve en büyük kenti. Adriyatik Denizi’nin kuzey sahillerinde yer alan, 1991’den beri bağımsız Slovenya’nm ekonomi, kültür, eğitim, siyaset ve yönetim merkezi. 1511 depreminden sonra Barok stilde yeniden inşa edilen kent, hala Orta-çağ’daki sınırlara sahip. Tarihi dokunun aynen korunduğu kentin büyük bölümünü yaklaşık beş kilometrekarelik Tivoli Parkı oluşturuyor. Dört bin 500’den fazla türün yetiştirildiği Botanik Bahçeleri de kentin, Avrupa’nın Yeşil Başkenti unvanı almasında pay sahibi. Mardinliler, Lubliana’nın önümüzdeki yılın birincisi olmasından dolayı övünebilirler. 2003 yılında “kardeş kent” olmuşlardı.

2015 Birincisi: Bristol

500 bin nüfusuyla Güney İngiltere’nin en kalabalık kentlerinden. 1977’den beribaşarıyla uyguladığı geri dönüşüm programıyla sadece İngiltere’nin değil bütün dünyanın örnek kenti olan Bristol, 48 bin 400 dolar kişi başı gelirle, dünyanın sayılı zengin kentlerinden. Bu kenti birinci yapan yenilik ise, toplu taşımada kullanılan belediye otobüslerinin kanalizasyon atıklarıyla çalışması. Hem atıkları yakıt olarak kullanıyorlar hem de onlardan kurtuluyorlar. Belediye Başkanı George Fergu-son, hemen ekliyor: “Hiçbir koku duyamazsınız.” Bristol, aynı zamanda karbon ayak izini, 2020 yılma kadar yüzde 40 oranında azaltmış olacak.

Sadece yeşil olmak yeterli değil

Çevre dostu yeşil kentleri seçerken, artık değişik unsurlar göz önüne alınıyor. Böylece ortaya farklı sıfatlara sahip kentler çıkıyor. İşte bazıları:

Biofılik kentler

Biraz uydurma bir kelime olsa da “doğal yaşam alanlarını seven” kentler olarak tanımlanabilir. Bu kentlerin özelliği, açık yeşil alanlara kolay erişilen, rahat nefes alınacak çok geniş alanları olan, ormanlara yakın, insanların beş dakikalık bir otomobil yolculuğuyla kentin kasvetli havasından kurtulabileceği yerleşim birimleri olması. San Francisco, Oslo ve Wellington, bu kulübün üyesi kentler. Bunlardan çok fazla olduğunu düşünmeyin. Bütün dünyada ancak bir düzine kadar biofilik kent var.

Rejeneratif kentler

Bunlara yaratıcı kentler diyebiliriz. Çevre stratejisti Profesör Herbert Girardet’nin “Creating Regenerative Cities” [Yaratıcı Kentler Oluşturmak) adlı son kitabından esinlenerek böyle bir sınıflama yapılmış. Bu kentler, insanların doğaya daha yakın
yaşamaları için ne gibi çalışmalar yaptığına göre seçiliyor. Yakında doğal parklar, ormanlar olmayabilir. Ama kentin yaşam alanı olarak kullanılmayan köhnemiş eski mahalleleri yıkılıp yüzlerce ağacın dikildiği, yapay göletlerin oluşturulduğu, doğaya yakın nefes alma alanları kurulabilir, örneğin Paris’te her yaz Seine Nehri kıyıları, on binlerce ton kum serilerek yapay bir plaj haline getiriliyor. Uygulama 2002’de belediye tarafından başlatılmıştı. Ancak güvenlik nedeniyle nehirde yüzmek yasak.

Akıllı kentler

Dünyada pek çok kent, yeni teknolojileri kullanmayı iyi biliyor. Kent sakinleri, yeni teknolojiler sayesinde bilgi topluyor, kentle ilgili program ve projelerden haberi oluyor ve daha da önemlisi bu projelerin bir parçası olabiliyor.

En önemli örnek, ABD’nin Kaliforniya eyaletindeki San Jose kenti. Burada yüksek teknoloji şirketleri, belediye ve halkla birlikte yaşamı kolaylaştıracak projeler yürütüyor. Buna göre kentin binlerce noktasına sensörler [algılayıcılar] yerleştirilecek. Bu sensörler, hava ve suyun kalitesinden trafik durumuna, park yönetimlerinden iletişim sistemlerine kadar pek çok alanda veri toplayacak. San Jose’liler sokağa çıkmadan, kent hakkında her tür bilgiye sahip olabilecek.

Esnek kentler

Bunlar da insanların yarın daha rahat yaşayabileceği uygulamalarla işe başlayan yerleşim birimleri. En güzel örnek Filipinlerin başkenti Manila. Son derece kalabalık ve çevreci olmayan bir kenti, huzurlu bir kent haline nasıl getirirsiniz? Bu geçiş birdenbire olmayacak. Felaketlere eskisinden daha hazırlıklı olmak, felaket sonrası acil durum yönetimini daha iyi yürütmek, bunun için gönüllülerden gruplar kurmak, altyapıyı ileride başka amaçlar için kullanılabilecek şekilde inşa etmek, ileride daha iyi yaşanır kent oluşturmanın anahtarı olabiliyor.

Tarımcı kentler

Tarımın yükünü, tamamen kırsal kesime bırakmamak, bu kentlerin ana hedefi. Bu kentlerde bir avuç toprak bile değerlendiriliyor. Düz çatılı evler daha da avantajlı.

Buralarda oldukça geniş alanlarda, organik tarım yapılabiliyor. San Francisco, bu kulübün de üyesi. Belediye, bu kentte her boş araziyi kentsel tarım bölgesi olarak belirlemiş. Arazi sahipleri, bunun için belediyeden izin alıyor. Belediye ise toprak sahibine o alanda neler ekilebileceği konusunda bilgi veriyor. Girişimciler, gayrimenkul vergisi indirimi bile alabiliyorlar.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu