Ekonomi - Borsa - Hisse Senedi

Deprem, Futbol ve Hisse Senedi

futbol ve hisseDeprem olduktan sonra ekranları genellikle deprem uzmanları doldurur. Merak edilen, büyük depremin gelip gelmediğidir ve duymak istenilen de büyük depremin olmayacağı tahminidir. Mayıs 2013’den beri artan kurlar, yükselen faizler, düşen borsa ve artan oynaklık da benzer şekilde bugünlerde finans uzmanlarını ekranlarda daha çok görmemize neden oluyor. Arada kaçan İngilizce sözcükler veya yatırımcının anlayamayacağı türden teknik terimler, karşıt fikirler, olumlu ya da olumsuz içerikli görüşlerin sonuna eklenen ‘ama’ ve ‘ancak’larla yapılan bu konuşmaların aslında yatırımcıya net bir faydası olmadığını da itiraf etmek gerekir.

Doğruyu söylemek gerekirse ekranlarda en doyurucu olanlar teknik analizle konuşanlar. Çünkü teknik analiz en azından bir yön gösterip alım – satım tavsiyesi üretiyor. Bu yüzden zaten özellikle aracı kurumlar teknik analizi çok sever. Teknik analiz hakikaten de büyülü bir araçtır. Sadece bir haftalık kursla herkes teknik analizci olabilir ve bununla her türlü yatırım aracının alımı ya da satımı konusunda bir fikir oluşturulabilir. Kahve, petrol, altın, buğday, endeks… Aklınıza ne gelirse. Hatta bugünlerde üst düzeyde bir kamu görevlisinin danışmanlığını yapan bir finans yazarının Almanya cumhurbaşkanının kim olacağını yine teknik analiz grafikleri vasıtasıyla tahmin ettiği bir gazete yazısını bile hatırlarım.

Ama ne yazık ki gerçek hayat o kadar kolay değil. Ya da en azından hisse senetlerinin kavun karpuz gibi üç tekerlekli seyyar arabalarda satıldığı günden beri bu piyasanın içinde olan birisi olmama rağmen ben bu aydınlanma düzeyine erişemedim. Ekrana çıktığı zaman rahmetli Ahmet Mete Işıkara izleyicilerin beklentilerine rağmen ısrarla şu sevimsiz cümleleri sarf ederdi: “Depremler önceden tahmin edilemez. Ülkemiz bir deprem gerçeği üzerinde oturmakta ve biz bu gerçekle yaşamaya alışmalıyız.”

Aynı şekilde piyasalarda da düşüşler ve yükselişler önceden tahmin edilemiyor. Ne 2008’deki düşüş tahmin edilebilirdi ne de herkes dünyanın sonunu fiyatlarken bu şekilde pozitif geri dönüş olabileceği. ABD’de mortgage krizini de tahmin eden Nassim Taleb’in ‘Kara Kuğuların istatistiksel olarak öngörüldüğünden daha sık görüldüğü fikri üzerine dizayn edilmiş fonlar bile krizde çok kazandırdığı halde sonrasında yatırımcılarına misliyle kaybettirdi. Yani her şeyi bilen ve geleceği öngören finans uzmanlarını da maç bittikten sonra akıl veren ve yorumlayan futbol uzmanları gibi dinleyin ve aman ha, takımınızı emanet etmeyin.

Şu bir gerçek ki hisse yatırımı her yerde finansal – tektonik açıdan hareketli ve stresli bir zemin üzerinde yapılır. Ülkemizin siyasal, ekonomik ve jeopolitik koşulları da göz önüne alınırsa Türkiye’de hisse yatırımcısının nasıl bir fay hattı üzerinde yatırım yaptığı daha iyi anlaşılır. Ama ne yazık ki uzun vadede sağlamış olduğu getiriden dolayı hisse, varlık sınıfı yatırım sepetinizin olmazsa olmaz bir bileşenidir. Ancak böyle bir fay hattı üzerinde yatırım yapıyorsanız altın kurallara daha çok uymak zorundasınız. Bana ayrılan bu sayfalarda ısrarla piyasa hareketlerinin önceden öngörülemeyeceğinin ve bu yüzden yatırım sepetinin farklı varlık sınıfları arasında dengeli bir şekilde dağılması gerektiğinin altını çizdim. Bu benim birinci altın kuralım.

Yatırım sepeti futbol takımı gibidir. Nasıl bir futbol takımı kaleci, defans, defansif orta saha, hücumcu orta saha ve forvet hattından oluşuyorsa yatırım sepetinin de piyasaların bu öngörülmezliğinden dolayı farklı varlık sınıfları arasında dağılması gerekir. Takımınız ne kadar uyumlu ve oyuncularınız mevkilerinin ne kadar iyi oyuncusu ise sonuç da o kadar iyi olur. Ama defansı ne kadar kalabalık tutarsınız; tek forvet mi, çift forvet mi yoksa üç forvetle mi oynarsınız bu biraz sizin oyun anlayışınıza ve beklentilerinize kalmış. Bazıları bol gollü galibiyet sever ve defansta boşluklar bırakmayı göze alır, bazıları ise yarım gol olsun benim olsun der ve savunmayı kalabalık tutar. Bazen maçlar kolay olur bazen de zorlu. Takım kurgusu şartlara göre zaman zaman değişiklikler de gösterebilir ama bir takımın farklı bileşenlerden oluşması gerektiği gerçeği değişmez.

Maçın gidişatına ve rakibin durumuna göre takım kurgusunda değişiklikler yapsanız da yatırım sepeti kompozisyonunuzda radikal biçimde ve yüksek frekanslarla değişiklik yapmamak en doğrusudur.

Piyasa dinamikleri gereği ana yükselişler ve ana düşüşler genelde piyasa beklentileriyle senkronize biçimde başlamazlar. Radikal ve yüksek frekanslı değişimler bu yüzden sepetinize uzun vadede zarar verebilir.

Şimdi yatırım sepetini biraz daha detaylandıralım:

‘Kaleci’ portföyün küçük kısmıdır. Bu altın ya da döviz enstrümanı olabilir. Türk yatırımcısı geleneksel olarak kaleye altını koymayı sever hatta üç – beş kaleciyle sahaya çıktığı da olur. Defansa enflasyona endeksli tahvilleri ya da TL mevduatı koyabilirsiniz. Defansif orta saha yine çeşitli vadede Hazine tahvili ve bonolarından oluşabilir. Hücumcu orta saha özel sektör tahvilleridir. Kredi kalitesi yüksekliğine dikkat etmek kaydıyla, özel sektör tahvilleri, Hazine faizinin üzerine 2 – 3,5 puan farkla ve mevduata göre stopaj oranı avantajıyla ortalama getiriyi yükseltecek potansiyele sahiptir. Forvet hattı ise hisse senedidir. Hisse senedi portföyünüzün ‘Almeida’sıdır. Takım savunmasına hiç faydası olmaz. Maç süresince kenarda size saç baş yoldurur ama sahayı erkenden terk etmemişseniz maçın sonunda skorun Almeida’dan geldiğini görürsünüz. Hisse senedi yatırım sepetinizin uzun vadeli getirisini önemli ölçüde artırma potansiyeline sahiptir.

Türkiye’de bugünlerde daha önce benzerine pek rastlanmadık siyasi çalkantılar yaşanıyor. Önümüzde üç tane seçim ve bunlara bağlı olarak birçok risk ve belirsizlik gündemde. Böyle zamanlarda uzmanları dinlediğiniz zaman bırakın hisse almayı her şeyinizi satıp buralardan gitmek istersiniz. Ama aslında böyle zamanlar satmak için değil almak için doğru zamanlardır. Eğer yüksek transfer döneminde takımınıza forvet almamışsanız şanslısınız, böyle zamanlar forvet transferi için iyi zamanlardır.

Buradan da ikinci altın kurala gelelim: Hisse senedi başta olmak üzere farklı varlık sınıflarında neye yatırım yaptığınız çok önemli. Bu yüzden sadece alacağı komisyonu düşünen lisanssız bir sürü menajerin kısa video görüntüleriyle size önerdiği forvet adaylarından uzak durmak en iyisi. Özellikle kurların arttığı, finansman koşullarının zorlaştığı ve ekonomik aktivitenin azaldığı böyle stresli dönemler şirketler için hayati riskler taşırlar. Oturduğunuz bina sallanmaya karşı dayanaklı ve güvenilir olmalı.

Peki, binanın sağlam olduğunu neden bileceksiniz? Şirketin bilanço yapısını, faaliyette bulunduğu sektörün dinamiklerini ve zor dönemlerde şirket yöneticilerinin karnesini bilmezseniz bu konuda karar vermeniz zor. Ve bu birkaç cümle ile ifade ettiğimiz çerçeve ne yazık ki ciddi bilgi, araştırma ve takip isteyen bir süreç. Bu yüzden profesyonel olmayan bir yatırımcı açısından bu konuda yapılacak en doğru şey bu varlık sınıfındaki kurumsal ürünleri tercih etmek olur. Bu kuramlardaki yönetici ve analistler şirket ve sektör faaliyetlerini izleyerek, şirketlerin yatırımcı ilişkileri bölümleri ile irtibat halinde geleceğe dönük bilgi üretir, riskleri ölçüp takip eder ve bunu yatırım tercihlerine yansıtırlar.

Hisse senedi seçmektense hisse fonu seçmek çok daha kolaydır. Hisseye doğrudan yatırmak yerine karşılaştırma kriterinin üzerinde istikrarlı bir şekilde katma değer katmış ve bu incelenen ‘performans data setini’ makul bir büyüklük ve makul bir yatırımcı yaygınlığı ile yapmış bir kaç hisse fonuna yatırım yapm. Artık bu analizin toplu ve kıyaslamalı şekilde yapılmasını sağlayan veri şirketleri de mevcut. Geçmiş performans gelecek performans için garanti değilse de kesinlikle bir fikir verdiğini söyleyebilirim.

Bu iki altın kurala uyduğunuz sürece skorda geçici geri düşüşlere aldırış etmeyin; doksan dakikanın sonunda gülen taraf siz olacaksınız.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu